Başkentte ilk ve tek: Ankara Kalesi’nde Kahve Müzesi açıldı
Uzun yıllardır Ankara Kalesi’nde, Anadolu'nun Kayıp Kahveleri’ konseptiyle hizmet veren Kültür elçisi Muhammet Mücahit Çelebi, Türk kahvesi ve kültürünü nesilden nesile aktarmak amacıyla Ankara'nın ilk Kahve Müzesi’ni açtı. Türk kahvesinin sadece bir içecekten ibaret olmadığını göstermek isteyen Çelebi kurduğu müzede, kahve kültürünü tarihsel hikâyelerle ziyaretçilere sunacak. Uzun süredir hayalini kurduğu ve titizlikle üzerinde çalışarak emek verdiği bu projeyi hayata geçiren Müze Kurucusu Çelebi, müzenin tüm ayrıntılarını ilk kez Ulus ile paylaştı. İşte, ziyaretçilerin Türk kahvesinin kültürünü yakından tanıyabileceği ve 16’ncı yüzyıla kadar giden eser koleksiyonu ile bir araya geleceği müzenin detayları…
MÜŞTERİLERİN İLGİSİ MÜZEYE FİKRİNİ DOĞURDU
Ankara Kalesi'nde, “Anadolu’nun Kayıp Kahveleri” adlı mekânının işletmeciliğini yapan Muhammet Mücahit Çelebi, seyyar kahvecilikten ilham alarak kahve dünyasına adım attığını söyledi. Seyahatleri sırasında keşfettiği farklı kahve kültürlerini, kendi mekânında tanıtmak isteyen Çelebi, Kahve Müzesi fikrinin bir günde oluşmadığına dikkat çekti. Çelebi, ziyaretçilerin ilgisi, merakı ve yönelttiği soruların bu düşüncenin yıllar içinde olgunlaşmasını zemin hazırladığına belirtti. 5 yıldır bu hayalin peşinden gittiğini dile getiren Çelebi, “Herkes yeni nesil kahvelerle ilgilenirken ben, geleneksel kahveler üzerine çalıştım. Bu da beni alanda biraz yalnız bıraktı ancak özellikle gastronomi öğrencilerinden büyük ilgi gördüm. Üniversitelere, okullara ve söyleşilere sıkça davet edilmeye başlandım” dedi. Kahve mekânına gelen ziyaretçilerin sürekli sorular sormasının zamanla yorucu hale geldiğini ifade eden Çelebi, bu yoğun ilgiyi daha profesyonel bir yapıya taşımak amacıyla müze fikrini somutlaştırmaya karar verdiğini vurguladı. Türkiye genelinde mezatları, müzayedeleri ve koleksiyoncuları gezerek yıllar içinde önemli bir arşiv oluşturduğunu belirten Çelebi, “Müze, kahvenin tarihini, hikâyesini ve kültürel değerini ziyaretçilere aktarmak için bir platform olacak” dedi.
HER PARÇADA BİR HİKÂYE SAKLI
Tam adı Türk Kahvesi ve Kültürü Müzesi olan Kahve Müzesi’nin içerisinde yer alacak parçalar hakkında bilgi veren Çelebi, 100’den fazla kahveye ait parça bulunduğunu ifade etti. Müzenin içeriğinin çok kapsamlı olduğuna işaret eden Çelebi, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü, “Müzemizin girişinde, ziyaretçilerin ilgisini çeken küçük bir hediyelik eşya bölümü yer alıyor. Bir yarım kat yukarı çıkıldığında ise, misafirlerimizi karşıladığımız küçük ve samimi bir fuaye alanına ulaşılıyor. Bu alanda, Abdülmecid döneminden kalma gümüş işlemeli fincanlar sergileniyor. Üst kata çıktığımızda ise, kahve kültürüne dair nadide eserlerin yer aldığı geniş bir salon bizleri karşılıyor. Bu salonda, kahvenin Osmanlı’ya gelişinden itibaren kullanılan kavurma tavaları, el değirmenleri ve farklı dönemlere ile ülkelere ait cezve formları gibi birçok özel parça bulunuyor. Cezvelerin yapısı, kullanılan malzemeler ve işçilikler, dönemin ustalığını yansıtan detaylarla birlikte sergileniyor. Ayrıca, kahve sunumunu tamamlayan geleneksel “kahve yancıları” da bu bölümde anlatılıyor. Şerbet ve lokum kültüründen nargileye, tütün ve çubuk lülelerine kadar pek çok unsurla bu zengin kültürel miras bütüncül bir şekilde ziyaretçilere sunuluyor.”
KAHVENİN YASAKLANDIĞI GÜNLERDEN FAL RİTÜELİNE
Kahveyle ilgili sadece hikâyeleri anlatmakla yetinmeyen müze, tarihsel olarak kahvenin yasaklandığı dönemlere de ışık tutuyor. Kahvenin yasaklandığı dönemlere dair bilgilerin hapishane konseptli özel alanda ziyaretçilere sergilendiğini kaydeden Çelebi, “Müzemizde kahvenin yasaklandığı dönemlere dair bilgiler de mevcut. Bir dönem kahvehaneler kapatılmış, kahve haram ilan edilmişti. Bu konuyla ilgili fetvaların yer aldığı küçük bir “hapishane konseptli” alanımız da bulunuyor. Fal geleneğine de yer veriyoruz. Falın tarihi, ne anlama geldiği ve nasıl bir kültürel öğeye dönüştüğü gibi bilgilerle desteklenmiş bir anlatım sunuluyor” ifadelerini kullandı.
KAHVE VE NAĞMELERİN BULUŞTUĞU ODA
Çelebi, müzenin dikkat çeken bölümlerinden birinin de “Namelerin Telvesi” adlı özel oda olduğunu kaydetti. Bu bölümün kahve kültürü ile Anadolu'nun zengin müzik mirasını bir araya getirdiğini ifade eden Çelebi, “Müzede, kahve kültürünün müzikle harmanlandığı özel bir alan da bulunuyor. Yaklaşık 100 plaklık arşivimizle oluşturduğumuz bu nostaljik müzik odasında, Anadolu topraklarında kahveyle ilgili söylenmiş ya da yazılmış türküler yer alıyor” diye konuştu. Ziyaretçilerin, odaya adım attıklarında kahve temalı ezgiler eşliğinde geçmişe doğru keyifli ve duygusal bir yolculuğa çıktığını sözlerine ekleyen Çelebi, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü, “Müziği kontrol etmek oldukça basit. Ziyaretçiler, odaya yerleştirdiğimiz özel bir butonla plakları diledikleri gibi değiştirebilecek. Her plakta ise kahvenin kültürel yolculuğunu anlatan, Anadolu’ya özgü türküler yer alacak. Örneğin, “Bir fincan kahve olsam, kırk yıl hatırım vardı” ya da “Kahveyi kavururlar, dumanını savururlar” gibi dizelerle, kahvenin belleğimizdeki yeri ve müzikle iç içe geçmiş tarihi canlanacak.”
TAHMİZHANE BÖLÜMÜNDE UYGULAMALI DENEYİM
Çelebi, müzenin ziyaretçilerine sadece izlemekle kalmayıp birebir deneyimleyebilecekleri özel alanlar sunduğunu kaydetti. Kahveye dair daha önce görülmemiş pek çok unsuru müzede sergilendiğini ifade eden Çelebi, müzenin dikkat çeken bölümlerinden biri olan “Tahmizhane” adlı odada ziyaretçilerin önlüklerini giyerek geleneksel yöntemlerle kahve kavurma, öğütme ve hazırlama süreçlerine katılabildiklerini söyledi. El değirmeni, taş değirmen, dibek, kavurma tavaları ve tamburlar gibi ekipmanlarla donatılan bu bölümde, ziyaretçilerin çiğ kahveden kavrulmuş kahveye kadar tüm aşamaları uygulamalı olarak deneyimleme imkânı bulduklarını söyleyen Çelebi, “Müzemiz, sadece izlemeye değil, dokunmaya ve üretmeye de açık bir alan. Dileyen herkes burada bir kahve ustası gibi çalışabilir” dedi.
Ankara Kalesi’nde, başkentin ilk Kahve Müzesi’ni açan Kültür elçisi Muhammet Mücahit Çelebi, müzenin açılışının ardından, detayları ilk kez Ulus’a anlattı.
ÖZÜ MÜZE BÖLÜMÜNDE 40 YILLIK HATIR
Kahve Müze’sinin son durağı ise, adını anlamından alan “Özü Müze” bölümü. Çelebi, bu özel odayı, ziyaretçilerin hem bedenlerini hem de zihinlerini dinlendirebilecekleri bir alan olarak tasarlanmış. Dingin atmosferiyle dikkat çeken bu alanda, ziyaretçiler kültürel bir içsel yolculuğa çıkıyor. Çelebi, “Ziyaretçilerimiz müzeyi gezdikten sonra alt katta yer alan ‘Özü Müze’ye geçiyor. Bu odayı, adından da anlaşılacağı üzere özüne dönebilsin diye tasarladık. Sessiz, huzurlu ve bizden izler taşıyan bir mekan” diyerek, odanın amacını açıkladı. Müze deneyimi ise geleneksel bir ritüelle son buluyor. Ziyaretçilere, Türk kültürünün önemli bir simgesi olan bir fincan kahve ikram ettiklerini kaydeden Çelebi, “Ziyaretin sonunda, 40 yıl hatrımız olsun diye bir fincan yorgunluk kahvesi ikram ediyoruz” diye konuştu.
KÜLTÜR VE KEYİF BİR ARADA
Müzeyi açmak için özellikle Ankara Kalesi’ni tercih ettiğini söyleyen Çelebi, sebebini, “Ankara Kalesi, müzelerin yoğun olarak bulunduğu bir nokta. Ankara’nın ilk yerleşim alanı ve sanayisinin doğduğu bu bölge, ticaretin başladığı, eski Ankara’nın ruhunu taşıyan sokakları ve tarihi evleriyle hâlâ canlı bir kültür ortamı sunuyor. Bu yüzden ‘Ankara’nın kalbi burada atıyor’ demek hiç de abartı olmaz. Ayrıca, yerli ve yabancı turistlerin özellikle kaleyi ve müzeleri ziyaret etme eğilimini göz önünde bulundurarak bu lokasyonu seçtim” sözleriyle açıkladı. Müzenin kafeye yakın olmasının da büyük bir avantaj olduğunu belirten Çelebi, “Ziyaretçiler müzeyi gezip kültürel deneyimlerini tamamladıktan sonra, müzenin bahçesinde yer alan işletmemizde kahvelerini yudumlayarak keyifli bir mola verebilecekler” dedi.
Kaynak:Rüveyda Aslıipek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.