Aysel Ayşe Aygün Özer

Aysel Ayşe Aygün Özer

Sultan II. Abdülhamid Han: Fırtınanın ortasında bir devlet adamı

Tarih, bazı isimleri yalnızca yaşadıkları dönemle değil, bıraktıkları izlerle hatırlar.

Sultan II. Abdülhamid Han da onlardan biridir.

Kimi onu “Kızıl Sultan” diye karalar, kimi “Ulu Hakan” diye yüceltir.

Oysa gerçeği anlamak için övgüyle eleştiriyi değil, akıl ve adaleti ölçü almak gerekir.

Abdülhamid Han, Osmanlı’nın belki de en çetin döneminde tahta çıktı.

İmparatorluk her yandan kuşatılmış, içeride isyanlar, dışarıda baskılar birbirini kovalıyordu.

Bir yanda batılı devletlerin sömürge iştahı, diğer yanda yoksullaşan halkın çığlığı…

Taht, artık bir güç değil, bir yük hâline gelmişti. Ve o yükü, genç yaşında omuzladı.

Abdülhamid Han, devleti ayakta tutmak için önce bilgiye sarıldı. Eğitime, iletişime, demiryollarına önem verdi.

Bugün bile konuştuğumuz Hamidiye mektepleri, hastaneler, tren yolları hep onun eseridir.

Devleti sadece kılıçla değil, telgrafla, haritayla, okulla korumaya çalıştı. O, gücün sadece orduda değil, akılda olduğunu biliyordu.

Ama en çok eleştirildiği nokta, istibdat-yani baskı yönetimidir. Evet, Abdülhamid devrinde sıkı bir sansür vardı.

Gazeteler, dergiler, konuşmalar kontrol altına alındı. Bunun sebebi, onun özgürlük düşmanı olması değil;

Devletin paramparça olduğu bir dönemde, düzeni koruma çabasıydı.

Belki fazlasıyla temkinliydi, belki fazla korktu-ama korkusu şahsi değil, imparatorluk adınaydı.

Onun en büyük başarısı, siyasi denge sanatıdır. Avrupa’nın devleri arasında yıllarca denge kurdu; toprak kaybetmeden devleti ayakta tuttu.

Filistin meselesinde dik durdu, Osmanlı toprağını “satılık” saymadı. Diplomasiyi bir kılıç gibi kullandı; bazen geri çekildi, bazen sabırla bekledi.

Ama ne olursa olsun, Osmanlı’nın onurunu çiğnetmedi. 1909’da tahttan indirildiğinde, yalnızca bir padişah gitmedi.

Osmanlı’nın son direniş umudu da saray kapısında sustu. Fakat zaman, onun adını yeniden diriltti.

Bugün bile, kimi onu bir kahraman olarak anar, kimi bir diktatör olarak. Ama tarih, duygularla değil, sonuçlarla yazılır.

Ve sonuç şudur: Abdülhamid Han, fırtınanın ortasında gemiyi batırmamaya çalışan son kaptandı.

Onun dönemi, bir çaresizlik ve bir direnişin birlikte yaşandığı andır.

O, yıkılan bir imparatorluğun enkazı altında onurla dimdik duran bir gölgedir.

Belki zamanın önüne geçemedi, ama tarih ona şunu yazdı: “Kaybedilen topraklar içinde kaybolmayan bir inanç.”

Bugün onu anlamak, yalnızca geçmişi değil; Devlet aklının, sabrın ve vizyonun ne demek olduğunu anlamaktır.

Sultan II. Abdülhamid Han, tarihin değil; Basiretin adıdır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aysel Ayşe Aygün Özer Arşivi