
Ahmet Sandal
“Hedefim büyük ben küçüğüm” deme!
Günler neyi getirir? Bilemezsin. Gün doğmadan neler doğar. Her doğan güneş yeni bir fırsattır. Allah (cc) doğruların yardımcısıdır.
Ancak şurası da bir gerçek.
Allah (cc) çalışana, azmedene ve sebeplere sarılarak bir iş için yola çıkana verir. Yani hangi görüşten, hangi fikirden ve hangi inançtan olursa olsun, bir işin gereğini yapan kazanır.
Elbette Allah (cc) zalime ve kendisine inanmayana yardım etmez. Ancak zalim ve kafir de olsa bir kişi çalışıp çabalarsa o da kazanır.
Buna “Adetullah Kanunları” denilmektedir.
"Adetullah": Allah'ın canlı cansız bütün varlıkların nasıl hareket edeceklerine dair akli, fıtri ve mantıki tüm tedbir ve hareketlerdir.
“Çalışan kazanır. Yürüyen menzile varır. Bağını, bahçesini tarım kurallarına uygun olarak işleyen ürün alır. Ticaret yapan kâr elde eder. Sağlığına dikkat eden uzun yaşar.”
Bunlar Adetullah Kanunları’dır. Mü’min-Kafir, Alim-Zalim, Doğulu-Batılı, hangi ayrım, hangi tasnif yaparsanız yapın değişmez, herkes için geçerli kurallardır.
Tabi çalıştığı halde kazanamayan, yürüdüğü halde menzile varamayan, bağını, bahçesini tarım kurallarına uygun olarak işlediği halde ürün alamayan, ticaret yaptığı halde kâr elde edemeyen, sağlığına dikkat ettiği halde uzun yaşamayan elbette olacaktır. Çünkü takdir, tedbiri bozar. Aslolan tedbir değil takdirdir. İstisnalar olsa da kaide (kanun) asıldır.
Adetullah aynı zamanda ‘Sünnetullah'tır.”
Sünnetullah ile ilgili bir ayet-i kerime mevcuttur. O ayette doğrudan “sünnetullah” beyanı geçmektedir. Bir de başka bir ayette kurallar, kanunlar manasında “sünen” tabiri geçmektedir.
“Bu Allah'ın öteden beri süregelen yasasıdır. Allah'ın yasasında asla bir değişiklik bulamazsın.” (Fetih Suresi, 23)
“Sizden önce de yasalar uygulandı. Yeryüzünü dolaşın da yalanlayanların sonları nasıl oldu görün.” (Al-i İmran Suresi, 137)
Evet, Allah’ın, Dünya denilen bu yerdeki kuralları bellidir. İstisnalar elbette kuralları değiştirmez.
“Çalışan kazanır. Yürüyen menzile varır. Bağını, bahçesini tarım kurallarına uygun olarak işleyen ürün alır. Ticaret yapan kâr elde eder. Sağlığına dikkat eden uzun yaşar.”
Ve bir başka kural daha var. Allah (cc) küçük olanı büyütür, büyük olanı yaşlandırır ve yaşlı olanlar ölür. Elbette bu kuralın istisnası (gençken ölenler) vardır. Ancak süreç genelde şöyledir: “İnsanlar doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.” Bu Sünnetullah kıyamete dek değişmez.
Şimdi yazımın sonunda bir başka Sünnetullah var. Ondan bahsedeceğim.
Tüm seferler, tüm gelişmeler, tüm fikirlerine ve fikir akımlara, bir önder ile başlar. Sen de bir önder olabilirsin.
Ben küçük ve yalnız bir insanım, önder olamam, diye düşünme, sen de önder olabilirsin.
“Ben küçüğüm, hedefim büyük” diye düşünüp de asla umutsuzluk taşıma!
Büyük Önderlerin çok ulaşılmaz, çok olağanüstü varlıklar olduğunu da düşünme. Onlar da bir zamanlar, küçük ve zayıf idi.
Sen de önder ve fatih olabilirsin. Zaten birçok önder ve fatih, önce küçücük bir halden, sonra koskoca bir hale ulaşmışlardır.
İşte size üç örnek. Bu üç örneğin biri Batı'dan, birisi Bizden ve birisi Doğu'dan.
1-İskender küçücük Makedonya'dan başladığı seferine 5 bin kilometre ileriye Hindistan'a kadar sürdürdü ve o aradaki 2 milyon km2 alanı istila etti.
Ondan sonra kendisine “Büyük İskender” denilmeye başlandı. Ancak seferlerine başladığında hiç de büyük değildi.
2-Osman Bey küçücük Söğüt'te edindiği yurdunu ve 400 çadırdan oluşan halkını iman, akıl ve cesaret ile birleştirip nice nice seferler ve fetihler ile nice Ülkeler fethederek geliştirdi ve aynı ruh ve şuur ile seferler ve fetihler devam etti, Osmanlı Devleti 20 milyon km2 alanı kadar ulaştı.
Osmanlı Beyliğinin muazzam bir Devlet, 7 deniz, üç kıtada hükümran olacağın kurulduğu 1299 yılında kim bilebilirdi?
3-Mogol Cengiz küçücük bir yaşta babasız kaldı, ölümden döndü ve genç yaşta kurduğu birlik ve oluşturduğu ordu ile 30 milyon km2 alanı ele geçirdi ve talan etti.
Böyle bir sonucu kim bekleyebilirdi. Ancak oldu ve Moğollar nerdeyse Dünyanın üçte birini istila ettiler.
Bu üç örnek yanında yüzlerce örnek vardır ki, birçok gelişme esasında küçük bir alanda ve tek bir kişiden başlayıp irade, azim ve kararlılık ile çevreye doğru yayılmaktadır.
Tek başına ne yapabilirim? “Ben yalnızım, ufkum, şuurum ve hedefim büyük olsa da, tek başına ne yapabilirim” diye asla düşünme!”
Eğer ufkun geniş ise eğer şuurun sağlam ise, eğer bir hedefin var ise, o maksadına ulaşacaksın. Bunu böyle bil.
"Tek başınayım küçük bir alana hükmediyorum" diye asla düşünme ufkunu geniş tut. Günler neyi getirir? Bilemezsin.
Yalnız değilsin, eğer yanlış değilsen. Allah doğruların yâr ve yardımcısıdır. Bunu asla unutma.
Şunu da asla unutma "Bir adamın kıymeti himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir." (Bediüzzaman Said Nursi)
Burada himmeti kelimesini maksat, hedef, ufuk manasında düşünün.
Öyleyse şöyle söyleyebiliriz: ”Bir insanın kıymeti, ufku ve hedefi ile mütenasip, yani orantılıdır. “Hedefim büyük, ben küçüğüm” deme, hedefin varsa, azmin varsa, Allah’ın yardımıyla o hedefe ulaşacak ve maksadına vasıl olacaksın.
Bir de etrafına ve yanındakilere değil Allah'a güven. Yanındakilerden sana sonradan düşman olanlar olabilir. Ya da sana ezelden düşman olanlar bulunabilir. Onlardan da korkma çekinme. Yüce Rabbim (cc) sana yeter.
Bu sözler ile görünüşte size, esasta kendime seslendim. Duyan hiç olmasa da ben duydum. Anlayan hiç olmasa da ben anladım.
Bir ayet-i kerime meali ile aranızdan ayrılıyorum.
“Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter. Ve O, işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 137)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.