Okan Bal
Kimin aklına gelirdi ki?
Olimpiyata katılmak ile olimpiyatta madalya almak arasındaki dengeyi kaybetmiş olabilir miyiz?
Herkes en azından birkaç altın alırız düşünmesi ile olimpiyatları izledi. Sporcularımızın Avrupa ve Dünya sahnesindeki başarılarını düşününce altına kesin gözüyle baktık.
Haksız da değildik.
Sanırım çoğunluğun sitemi de bundan kaynaklı.
Sonunda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim…
Bir altın bile alamayacağımız kimin aklına gelirdi ki?
Sayın Bakan Osman Aşkın Bak'ta bu konuda şöyle bir açıklama yaptı, "Sağladığımız imkanları doğru kullanamayan federasyonlardan hesap soracağız."
Sayın Bakan Haklı mı? Sonuna kadar haklı.
Hesap sorulsun ama bu başarısız tablonun tek sorumlusu Federasyonlar mı?
İrdelenmesi gereken bence başka hususlarda var.
Spor yapanlar bilir. Ne kadar yetenekli olsanız da, ne kadar çok çalışmış olsanız da, şans faktörü yanınızda olmalı.
En azından 3-4 altın madalya almış olsaydık Belki de bu konu da değil de ülkeler sıralamasında ilk 10'a girebilirdik diye konuşuyor olacaktık. Ki benim de beklentim bu yöndeydi.
Paris Olimpiyatlarında kaybettiğimiz çok şey oldu elbette ancak kazandığımız gelecek için umut vadeden önemli sonuçlar da aldık. Yüzme ve Sırıkla atlamada ilk kez finalde yer aldık. Atıcılık ve Okçulukta ilk takım madalyaları aldık.
Madalya maçına çıkan birçok sporcumuz oldu. Kil payı madalya kaçıranlar oldu. Bu işe tamamen başarısızdık gözü ile bakarsak haksızlık etmiş oluruz. Hakkını teslim etmemiz gereken sevindirici gelişmeler de yaşadık.
Tabii olimpiyat bu işin zirvesi ve vitrini. Her dalın en iyilerinin sahne aldığı bir organizasyon. Olimpiyat kotası almak çok kıymetli. Bu noktada tarihimizin en başarılı dönemlerinde olduğumuza da vurgu yapmak isterim.
2012 Londra Olimpiyatları ile birlikte son 4 olimpiyata her seferinde yüzün üzerinde sporcu göndermiş olmak doğru şeylerin yapıldığının en somut göstergesi. Belki bunun meyvelerini ilerde alacağız. Ama katılım sayısındaki başarımızı ve istikrarımızı madalya kazanma da nedense gösteremiyoruz.
Hiç şüphesiz olimpiyat tarihimizde en başarılı olduğumuz dal güreştir. Güreş denince akla gelen birkaç ülkeden biri olduğumuz tartışmaya kapalı bir mevzudur.
Madem konuya altın madalya ile başladık öyle devam edelim. Olimpiyat tarihimizde ne kadar madalya kazanmışız diye bir araştırma yaptım. Sonuçları görünce aklıma hemen şu geldi. Yahu biz zaten Altın madalya canavarı bir Olimpiyat tarihine sahip değilmişiz ki…
Yani olimpiyatlarda altınları süpürme durumumuz zaten hiç olmamış.
Güreş dalında tam bir madalya canavarı olduğumuzu söylersem abartmış olmam. Bir dönem Halterde de canavar olmaya doğru bir grafik göstermişiz ama sonra durulmuşuz.
Rakamlarla bir kaç örnek vermek gerekirse; Olimpiyat tarihimizde bugüne kadar toplam 112 madalya kazanmışız.
41 kez Altın, 30 kez gümüş, 41 kez de bronz madalya almışız.
Mesela son olimpiyatta Amerika tek olimpiyatta bundan fazla madalya kazandı.
Şimdi en can alıcı noktaya geleyim. Kazandığımız madalyaların 68'i güreşte kazanılmış. Tabii Güreş belki de bir istisna bizim için. Ne de olsa ata sporumuz. 663 yıllık mazisi var. Dile kolay. Çok daha eski olduğu da söylenir hatta.
Tabii Olimpiyat deyince Güreş, Güreş deyince de aklıma birkaç isim geliyor. Olimpiyatta kazandığımız ilk altında güreşte gelmiş. Yeri gelmişken bilmeyenler için ilk Olimpiyat madalyamızı ve ilk altın madalyamızı güreşçi Yaşar Erkan almış. Aklınızın bir yerine not edin. Unutulacak bir isim değil çünkü.
Daha sonra güreşte altın madalya kazanan birçok sporcumuz olmuş. Bunlardan en bilinenleri Yaşar Doğu ve Ahmet Ayık gibi isimler.
Geçmiş yıllarda Ahmet Ayık ile tanışma ve sohbet etme fırsatı da bulmuştum. Hayatını Türk sporunu geliştirmeye adamış kıymetli bir isim.
Tabii o dönem imkansızlıklar içinde olimpiyatlarda büyük başarılar alınmış olması bugün hepimiz için örnek ve gurur vesilesi. Türk sporu Mustafa Kemal ATATÜRK'ün çizdiği muhasır medeniyet çizgisinde ve böyle sporcularımızın özverisini örnek alarak ilerlemek zorunda.
Bugüne gelince ise, Gençlik ve Spor Bakanlığının maddi manevi desteği, bu çerçevede Federasyonların imkan ve kabiliyeti, sporculara sunulan çalışma olanakları had safhada.
Peki bütün bunlara sahipken, bu başarısızlığı nasıl açıklayabiliriz?
Diğer sporculardan daha mı yeteneksiziz?
Daha mı az çalışıyoruz?
Benim bu iki soruya yaklaşımım şu şekilde;
Ne yetenek, ne de çalışma konusunda bir eksiğimiz olduğunu düşünmüyorum. Ama madalya kazanma konusunda mental olarak bu düşünceden uzaklaştığımız kanaatindeyim.
Sanırım son yıllarda odak noktamızı madalya kazanmaktan çok, katılmış olmaya sınırladık.
Mesela 2028 Los Angeles Olimpiyatlarına 150 sporcu ile katıldığımız zaman altın madalya kazandık mı sayacağız?
Bence bu konunun biraz daha fazla üzerinde durursak sorunun da kaynağına inmiş olacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.