Her yıl aynı gün, aynı saatte ülkenin dört bir yanında zaman durur. Sirenler çalar, insanlar susar. Bir ulus nefesini tutar. 10 Kasım sabahıdır…
Bu sessizlik, yalnızca bir matem sessizliği değildir. O an, bir hatırlayışın, bir saygının ve aynı zamanda bir hesaplaşmanın zamanıdır. Çünkü Atatürk’ü anmak, sadece bir lideri yâd etmek değil; onun fikirlerinin hâlâ yaşayıp yaşamadığını kendimize sormaktır.
Mustafa Kemal Atatürk, bir milletin küllerinden yeniden doğabileceğini kanıtladı. Onun kurduğu Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil, bir zihniyet devrimiydi. O devrim, bilimi rehber edinen, sorgulayan, eşitlikten ve ilerlemeden yana bir yaşamın kapısını açtı. Bugün o kapının eşiğinde duruyoruz; içeri adım atmak da, dışarıda kalmak da bizim elimizde.
Zaman geçti, dünya değişti. Ama değişmeyen bir gerçek var: Atatürk, geçmişte değil, gelecekte yaşayan bir liderdir. Çünkü onun mirası toprakta değil, düşüncede saklı.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır” dediğinde, aslında kendi ölümsüzlüğünü ilan ediyordu. O, fikirleriyle yaşıyor; bilimin ışığında, adaletin terazisinde, özgürlüğün nefesinde…
Bugün 10 Kasım. Saat dokuzu beş geçe herkes bir anlığına duracak. O duruş, geçmişe değil, geleceğe dönük bir saygı duruşudur. Çünkü Atatürk’ü anmak, onun bıraktığı yerden yürümektir.
Ve biz yürümeye devam ettikçe, o da bu topraklarda hep var olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.