Bahattin Demiray
Güzel ahlaklı gençlik
Allah'ın bize ihsan ettiği, her nimeti, dilediğine değil, hayırda, güzelde, yardımda, insanların mutluluğunda doğru kullanmak ve gösterişe kapılmayana verilmiştir.
Enam suresinde; 53 - Biz onlardan kimini kimi ile, "Allah aramızdan bunlara mı lutfunu layık gördü" desinler diye, işte böyle imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?
haksızlığa ve zulme uğrayanları, hakir görenler gururları, egoları dünya hayatında sınanır.
Nimetleri, Allah Teâlâ'nın dilediğine verdiğini, kulluk bilinci içinde iman ve ihlas ile ikram etmeyi gönlü mutlu etmeyi anlarsa, nefislerini, Allah’a teslim edip, Nasuh tövbesine sadık olanlar, bu imtihanı kazanmış olur.
Fakat kibir, riya ve gururlarını yenecek yerde büsbütün azıtır ve serveti, asaleti, aklı, ilimi, sosyâl mevkileri, bizler dururken Allah böyle düşkün, züğürt, bayağı kimseleri mi bizim önümüze düşürecek veya karşımıza çıkaracak?
Böyle şey olmaz diye fazilet ehlinin faziletini inkâr etmeye ve Allah'ın takdirine karışmaya kalkıştılar mı, o gururluları, küfür ve günahkârları, zalimleri, ilahi emirlere boyun eğmeyenleri, böyle bir fitne imtihanına düşürür.
Devletin içinde hak etmediği halde, bir takım görevde bulunanlar, milletin verdiği infak paralarıyla bir yere gelenlerin ,duygu ve ideolojisini, menfaatlerine kullananlar; görevi kötüye kullanma, küçük görme, nefret söylemleri ile dışlama, kovma ve hakaret- iftira etme, rencide etme, suçu olmadığı halde suçluymuş gibi görenler, dünya hayatının sonucunda elde edilen kötü amellerdir.
Küfrün, kötülüğün ve suçluluğun açığa çıkarılması imanın, hayrın ve iyiliğin netleşmesi suçlular ile mü'minlerin konumlarının,açığa kavuşması dünya hayatı sonuncunda ortaya çıkmaktadır.
Bu imtihan da başarılı olmak ancak ilim öğrenmekle mümkün olur. İlmi olmayan bir kimsenin kalbi hastadır. Hatta ölmüştür. Ancak insan, dünya sevgisiyle meşgul olduğundan, bunu fark edemez. Bir insan için en büyük kayıp, cehaleti ve gafletidir.
Allah-u Zülcelâl'in kudret ve azametine teslim olmak, altından bir kaledir. Allah-u Zülcelâl 'e iman edip emir ve nehiylerini yerine getirmek, gümüşten bir kaledir. Allah-u Zülcelâl'e tevekkül etmek, demirden bir kaledir. Nefsimizin edepli olması ise yumuşak topraktan bir kaledir. İşte şeytan, önce bu yumuşak kaleden girer; sonra yavaş yavaş diğer kaleleri istila ederek, -Allah muhafaza Şeytan imanımızı aldırıncağa kadar durmaz.
Onun için bu kalelerimizi, şeytana karşı çok iyi muhafaza etmeliyiz. En son ve en zayıf kalemiz olan nefsimizin edeb kalesini, Allah-u Zülcelâl'in emir ve nehiyleri ile edeplendirerek güçlendirmeliyiz ki oradan yol bularak, iman kalemize saldırmaya güç bulamasın.
Yüce Allah c.c, kendisini İslâm'a yönelttiğim, hidâyet verdiğim takdirde, Müslümanlığa kimin şükredeceğini en iyi bilen değil miyim? buyurmaktadır.
Salih Müslümanların yolu Allah''a ve peygamberi 'ne tabi olanlar, İslâmî din olarak benimseyenlerini yoludur.
Hz. Ali (ra)'den “Biz Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in zamanında birbirimize şöyle üç tavsiyede bulunurduk!
1- Kim ahireti için (salih) amel yaparsa, Allah onun dünyasına ve dininin emrine (işlerine) kâfidir. İnsan Salih amelleri ancak kendisi için yapar, Amel yapmadığı zaman Allah-u Zülcelal'e bir zarar veremeyeceği gibi, amel yaparak da O’na bir kâr sağlayamaz.
2- Kim kalbini (ruhunu, sırrını) Allah'a karşı temiz yaparsa, Allah da onun zahiri azalarını ıslah eder.
Her kim Allah-u Zülcelal'e karşı kalbini, ruhunu sadık, doğru ve ihlâslı yaparsa, Allah c.c. de onun zahiri azalarını bir anda düzeltir. Bunu yapmak Allah c.c. yanında çok kolay bir iştir. Ama bizim de düzelme isteğimizde samimi, sadık ve doğru olduğumuzu göstermemiz lazımdır.
Allah-u Zülcelâl de bizim bu halimizi gördüğü zaman; “Hakikaten kulum, benden istediğini verinceye kadar onun kalbini, ruhunu düzeltinceye kadar benim dergâhımdan ayrılmıyor” diyecektir. Ve bizim kalbimizi, ruhumuzu düzelteceği gibi, zahiri azalarımızı da razı olacağı şekilde düzeltecektir.
3- Kim, kendisi ile Allah-u Zülcelâl de onunla diğer kullarının arasını düzeltir. Böyle olunca da o kimse, hiçbir kimseyle kavgaya, mücadeleye girmeyecektir.
Demek ki biz Allah-u Zülcelâl ile dost olursak, insanlar da bizimle dost olur. İbadetimizde, zikrimizde ile diğer amellerimizde daha gayretli olmamız ve salih ameller işlemekte daha fazla gayret etmemiz lazımdır.
“İyi insan olmak başka, insanlara iyiliği dokunan insan olmak başkadır.”
İmam-ı Gazâli (r.a.) : “Dünyada kimi sever ve kim ile düşüp kalkarsan kıyamette onunla haşr olursun. O halde ilmi ile amel eden alimlerin ve salihlerin sohbetine devam et!”
Şeyh Sa’di-i Şirazi (k.s.) “Ey insanoğlu! Adının unutulmamasını istersen, çocuğuna ilim, hüner, marifet öğret ve onu akıllı fikirli yetiştir. Böyle yaparsan, arkanda seni rahmetle anan bir kişi bırakmış olursun. Ey akıl sahibi! Gül dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var?
Gülü demet yap… Eğer tabiatında yalnız kusurları görmek varsa tavus kuşunda çirkin ayaktan başka bir şey göremezsin.” İnsan Allah yolunda önce kendi kusurlarını düzeltmeli, kendi gönlünü kazanmalıdır. Yani herkes kendi ayıp ve kusurlarını gündemine almalı; kalbini manevi kirlerden temizlemeli, şeytanın sözünden kurtarmalı, kötü arzulardan arındırmalı, sevgi ile güzelleştirmelidir. Böylece insan ihlâs ile ibadet yapmaya, ilâhi sevgiyi taşımaya, güzel hale gelebilir. Kendi kusurlarına çare bulmayan kimse, başkasının derdine derman olamaz.
Dünyada İnsanlar vardır, Gelip geçerler. Kimi depremlerle, kimi fırtınalarla
Ölümle giderler, Kalplerden çıkmayan Pislik Haset ve art niyetliliktir.
Ben Gitmeyenlerin sadakati ve sabrını severim, Allah’a Sarılıp bırakmayanların sıcaklığını severim, Selam ve duayla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.