
İlhami Şahin
Algoritmaların arasında insan kalmak
Bir düşünelim… Gün içinde kaç kez bir algoritmayla etkileşime giriyoruz? Sabah uyandığımızda telefonumuzun önerdiği müzik listesi, sosyal medyada karşımıza çıkan haberler, alışverişte “sana özel” indirimler… Hepsi birer yapay zekâ dokunuşu. Hatta bazen farkına bile varmıyoruz.
Yapay Zekâ (YZ) hızla gelişiyor. Artık sadece mühendislerin, bilim kurgu yazarlarının konusu değil. Eğitimden sağlığa, finanstan iletişime kadar hayatın her alanına sızdı. Verileri analiz ediyor, karar destek sistemleri oluşturuyor, hatta duygularımızı anlamaya çalışıyor. Ama işte tam da burada durup düşünmemiz gerekiyor: Makineler duyguları anlayabilir ama hissedebilir mi?
YZ’nin bilişsel zekâda bizi geçtiği tartışılmaz. Hızlı hesap yapar, örüntüleri çözer, riskleri hesaplar. Ama bir dostun yüzündeki yorgun gülümsemeyi fark edebilir mi? Ya da bir öğrencinin “iyiyim hocam” derken aslında iyi olmadığını anlayabilir mi? İşte burada duygusal zeka (EQ) devreye giriyor.
Daniel Goleman’ın yıllar önce söylediği gibi, “IQ seni işe aldırır, EQ seni terfi ettirir.” Bugün bu söz, dijital çağda çok daha anlamlı hale geldi. Çünkü yapay zekâ görevleri devraldıkça, insan olmanın değerini belirleyen şey teknik bilgi değil, duygusal beceriler oluyor.
Öncelikle, insan odaklı işler hâlâ insanda. Bir öğretmen, bir lider, bir doktor ya da bir müşteri temsilcisi… Hepsi empatiye, güvene ve iletişime dayalı roller. YZ analizi yapar ama “anlamak” başka bir şeydir. Ayrıca, yaratıcılık da duygusal zekânın bir yansıması. Bir müzisyen yeni bir ezgi bulduğunda, bir girişimci yepyeni bir fikirle ortaya çıktığında, o sürecin içinde sezgi, tutku, risk alma ve bazen de “yanılma cesareti” vardır. Yapay zekâ hata yapmaz; ama insan, hatasından öğrenir.
Teknoloji ilerledikçe güven daha değerli hale geliyor. Bir liderin ekibine hissettirdiği aidiyet, bir terapistin danışanına sunduğu güven, bir öğretmenin öğrencisine verdiği destek… Bunlar veriyle ölçülemez. Çünkü bunlar hislerle örülüdür. Yani, YZ duyguyu anlıyor gibi yapıyor, bizse gerçekten hissediyoruz. İşte bu fark, gelecekte en büyük rekabet avantajımız olacak.
Şunu açıkça söyleyelim: Teknolojiden korkmanın zamanı geçti. Artık önemli olan, onunla nasıl birlikte ilerleyeceğimizi öğrenmek. YZ hız ve doğruluk konusunda mükemmel bir ortak olabilir. Ama biz de onun tamamlayıcısıyız. Çünkü bir algoritmanın eksik olduğu şey, “neden” sorusunu sorma becerisi.
Yapay zekâ çağında duygusal zekâ, sadece bir “insani özellik” değil; bir hayatta kalma stratejisi. Makineler ne kadar gelişirse gelişsin, o karmaşık, tutarsız ama bir o kadar da derin duygularımız, bizi benzersiz kılmaya devam edecek.
Unutmayalım: İnsanlığın özü, veride değil, vicdanda gizlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.