Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

Zihniyeti: Unvanla değil, insanlıkla yükselmek

Toplumun her beyanı saran unvan takıntısı, insani değerlerin önüne geçmekte; modern toplum anlayışıyla derin bir görünüm sunar.

Toplum olarak kronik bir unvan sevgiliğine yer verilmiştir.

İsmimizden önce başlığımız geliyor; bakan, vekil, başkan, genel müdür, vali, savcı, hakim, kaymakam, doktor, müdür, başkan, profesör...

Sanki bu sıfatlar olmadan varlığımız eksik kalıyor.

Belki bu coğrafyanın kültürel bir oluşumu, belki de tarih boyunca gücün hayranlarının ortaya çıkacağı.

Öyle ki, bazı insanlar burada bulundular ancak makamın tanımıyla var olabiliyorlar.

Kendi kişiliklerinden, oturdukları koltukların kattığı geçici güçle kimlik kazanıyorlar.

Bütün bunları etrafımızda çok sık görüyoruz. Seçilmiş olmak artık bir makam unvanı almakla eşdeğer hale gelmiştir.

Atanmış olmak ise ayrı bir sınıfta atlamak gibi görünüyor. Bizim coğrafyada neredeyse herkesin önünde bir unvan var.

Bir kamu kurumuna gittiğinizde, kiminle görüşeceğiniz kapıdaki görevliye söylemeniz gerekir.

Görüşeceğiniz kişinin bir sıradan memursa, memurun bakışı bile değişiyor.

Ama "müdürle görüşeceğim" derseniz, hemen yerinden kalkar, size ait olur.

Bu refleks toplumun tüm sonuçlarına sinmiş durumda. Unvan, ebeveyn aracı gibi kullanılıyor.

İnsanlar bunu yüksek sesle, bir hazla dile getirerek önemli miktarda birisini kanıtlamaya çalışıyor.

Oysa modern çağda unvanlar, sadece iş bölümündeki yerimizi aldığımızı gösteriyor. İnsani değerimiz değil.

Bir kişi düz memur olabilir ama onurlu, erdemli, vakarlı bir insan olarak saygı duyulabilir.

Öte yandan, lisans ve ilişkilerde yer alan biri, bu insani değerlerden yoksun olabilir.

Ne yazık ki toplumumuzda insanlar bulundukları konumda insani değerlerle karıştırıyor ve alt basamakta gördüklerini küçümseyebiliyor.

Bu sistemin, az gelişmişliğin bir özelliğidir. Mesleki unvanlar, iş ortamında ne barındırıldığını anlatır.

Ancak bu unvanlar, iş dışı bölgelerde bir Süpermen aracı haline geldiğinde, toplumun dengesi bozulur.

Hayatımın içinde sık sık karşılaştığımız "Sen benim kimin detaylarını biliyor musun?" cümlesi bunun tipik örneğidir.

Unvanı, makamı ve yetkisiyle kendine ayrıcalıklılığını isteyen bu anlayışa, hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.

Oysa kanun her zaman önünde olabilir. Hiç kimseye, hiçbir zümreye ayrıcalık tanınamaz. Ne yazık ki biz bu ilkeler sadece sözde kalır.

Gerçekte ise unvan, her kapıyı açan bir sihirli anahtar gibi kullanılıyor. Seçilmişsen, unvanın ölene kadar geçerli sayılıyor.

Suç işlemişsen, başlığın seni korumalı. Yasalar, makamları değil, adaleti korur.

Ama bizde "Sen benim kim öğrendiğini biliyor musun?" diyen biri, hala unvanına sığınıp ayrıcalıklar talep edebilir.

Bu anlayışların farklılaşması durumdaydı. Ve biz bu insanlara ne kadar derinlere uygulamalarını fark etmeden yaşamaya devam ediyoruz.

Değişmeyenler kalıcı geçicidir, insanlık kalıcıdır. Bizleri değerli kılan, hangi makamda olduğumuz değil; nasıl bir insanımızdır.

Unvanları bir kibir aracı değil, sorumluluk olayını olarak görmeyi öğrenmeliyiz.

Gerçek saygınlık, insanın kendisi değil, başkalarını yüceltme uzaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zafer Çam Arşivi