Aysel Ayşe Aygün Özer
İmralı çıkışı: Siyasetin en sert virajında bir cümle
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Meclis kürsüsünden “Kimse gitmiyorsa ben giderim, yanıma da üç arkadaşımı alırım” diyerek İmralı’ya gitmeye hazır olduğunu söylemesi, siyasetin ağır kapılarını bir anda araladı. Bu çıkış, yalnızca gündemi sarsmakla kalmadı; toplumsal hafızanın en çetin yerlerine dokundu. Çünkü yıllar önce aynı kürsüde Abdullah Öcalan için idam ipi sallayan isim bugün “İmralı’ya giderim” diyor. Siyasette dönüşler olur, hesaplar değişir; fakat bu açıklama, sıradan bir manevranın çok ötesinde.
Türkiye, terörle mücadele gibi yüzyıllık bir yarayı taşırken, İmralı’nın adı hep aynı duygularla anıldı. Orası sadece bir ada değil; kayıpların, travmaların, öfkenin ve kapanmamış dosyaların biriktiği bir yer. Bahçeli’nin çıkışı da işte bu nedenle toplumu bir anda iki farklı duygu hattının içine savurdu: “Barış kapısı mı aralanıyor?” ile “Şehit aileleri ne hissedecek?” soruları aynı anda yükseldi.
Siyasetçiler için her hamle bir strateji olabilir ama toplum için bazı meseleler stratejiyle açıklanmaz. Şehit aileleri, yıllar boyunca evlerine düşen acının ağırlığıyla yaşadı. Evladını toprağa vermiş bir annenin, bir babanın İmralı sözünü duyduğunda kalbinin nasıl sızlayacağını anlamak siyaset bilimi gerektirmez. O açıklamayı duyan her şehit yakınının içinden “Bizim fikrimiz soruldu mu?” diye geçirmesi kadar doğal bir şey yok.
Bahçeli’nin çıkışı, kendi siyasi çizgisi açısından da büyük bir çatallaşmayı temsil ediyor. İpler sallanan o eski günlerden, bugün “görüşmeye giderim” denilen noktaya uzanan yolun gerekçesi açıklanmadan kalırsa, toplumun kafasındaki soru işaretleri büyümeye devam eder. Evet, terörün bitmesi herkesin isteğidir. Evet, yıllardır süren çatışmanın bitmesi hepimizin arzusudur. Fakat bu arzu, acıların üzerine basarak değil; o acıları taşıyanlarla konuşarak, onların ağırlığını dikkate alarak ilerleyebilir.
Asıl sorun şurada: Bu çıkış bir çözüm arayışının habercisi mi, yoksa siyasetin sert zemininde yapılan bir güç gösterisi mi? İmralı’ya gitmek, sadece bir ziyaret değildir. Böyle bir adımın beraberinde getirdiği sorumluluk, atılan her kelimenin yankısını büyütür. Eğer amaç gerçekten barışın bir kapısını aralamaksa, bunun zemini toplumla kurulan samimiyetle başlar. Şeffaflık olmadan, şehit ailelerinin yarası dikkate alınmadan, duygular hafife alınarak barış kelimesi bile yerini bulmaz.
Bahçeli’nin sözleri, Türkiye’nin çözüm ve çatışma arasında gidip gelen uzun hikâyesinde yeni bir sayfa açabilir. Ama her yeni sayfa, önce eski sayfaların doğru okunmasıyla açılır. Şehit ailelerinin duygusu, bu sürecin en önemli pusulasıdır. Onların yüreğini görmezden gelen hiçbir siyasi hamle, toplumda gerçek bir karşılık bulamaz.
Bugün sorulması gereken soru basittir: Bu söz gerçekten Türkiye’nin yararına mı, yoksa siyaset sahnesinde oluşturulmak istenen bir fırtınanın parçası mı? Çünkü bu çıkışın ağırlığı, sadece siyasetin değil, yıllardır evine ateş düşmüş ailelerin omuzlarına biner.
Sonuçta mesele sadece bir ziyaret değil; Türkiye’nin vicdanına değen bir karar. Şimdi herkesin merak ettiği şey şu: Bu çıkış bir yolculuğun başlangıcı mı, yoksa siyaset sahnesinde yankılanıp kaybolacak bir ses mi? Cevabı, atılacak adımların samimiyeti belirleyecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.