Aysel Ayşe Aygün Özer

Aysel Ayşe Aygün Özer

Bir madde, bir devlet, bir hesap

Bazen bir anayasa maddesi, bir ülkenin bütün hikâyesini sırtında taşır. Türkiye için bu maddelerden biri 66. maddedir. Kısa, net ve yoruma kapalıdır: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” bu cümle, bir etnik tanım değil; Siyasal birlik tarifidir. Yani kan değil, hukuk konuşur.

Son günlerde sosyal medyada dolaşan ve Abdullah Öcalan’a atfedilen talepler listesinde 66. maddenin özellikle hedef alınması tesadüf değildir. Çünkü mesele yalnızca bir kelime değildir. Mesele, devletin kendisini nasıl tarif ettiği meselesidir.

Listede ne var?

Gelir paylaşımı, ana dilde eğitim, ilerleyen süreçte Kürtçenin resmî dil olması, fiilî silahlı yapıların meşrulaştırılması, anayasal “iki halk” tanımı ve nihayetinde vatandaşlık tanımının değiştirilmesi. Bunların hiçbiri birbirinden kopuk başlıklar değildir. Hepsi aynı siyasi tasarımın parçalarıdır.

Özellikle “okullarda Kürtçe eğitim” talebi, en sık masumlaştırılan başlıktır. “Çocuklar ana dillerini öğrensin” denir. Oysa mesele, bir dilin öğrenilmesi değil; eğitimin hangi dilde verileceği meselesidir. Bir ülkede eğitim dili, sadece pedagojik bir tercih değildir; devletin ortak aklını, ortak hafızasını ve ortak kamusal alanını inşa eder. Eğitim dilini etnik temelde ayırdığınız anda, toplumu da ayırırsınız. Aynı sınıfta büyümeyen çocuklar, aynı geleceği de paylaşmaz.

Bu yüzden ana dilde eğitim talebi, 66. maddeyle birlikte düşünülür. Çünkü biri vatandaşlığı, diğeri yurttaşın nasıl yetiştirileceğini hedef alır. Birini zayıflattığınızda, diğeri zaten kendiliğinden çöker.

“Türkler ve Kürtler iki halk olarak Anayasa’da yer almalı” talebi de bu zincirin devamıdır. Masum bir çoğulculuk çağrısı gibi sunulur ama anayasa, kimlik vitrini değildir. Anayasa, devleti ayakta tutan çimentodur. O çimentoyu “iki halk”, “üç halk” diye ayırmaya başladığınızda, bina çatlamaz; çöker. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Madde bu yüzden rahatsız edicidir. Çünkü ayrıştırmaz. Çünkü “sen şusun, ben buyum” demez. Çünkü herkesin üstüne çıkan bir hukuki şemsiye kurar. Etnik aidiyetleri inkâr etmez ama devlete bağlayıcı unsur yapmaz. Modern ulus-devletin omurgası tam olarak budur.

Asıl soru şudur:

Bir terör örgütünün lideri neden özellikle bu maddeyle, eğitim diliyle ve anayasal kimlik tanımıyla ilgilenir?

Cevap basittir: Çünkü bu başlıklar değiştiğinde, silahın yapamadığını metinler yapar. 66. madde durduğu sürece, etnik temelli siyasal parçalanmanın anayasal zemini yoktur. Eğitim dili ortak olduğu sürece, ortak vatandaşlık bilinci canlı kalır. Bu iki başlık zayıflatıldığında, gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Elbette Türkiye’de sorunlar vardır. Dil, kültür ve eşitlik gibi meseleler konuşulmalıdır. İnsanlar dillerini öğrenebilir, yaşayabilir, geliştirebilir. Buna kimsenin itirazı yoktur. Ama bu tartışmalar, silahın gölgesinde ve devletin temelini sökerek yapılamaz. Devlet, taleplerle değil; hukukla dönüşür.

Maddeyi tartışmak bir cümleyi tartışmak değildir.

Eğitim dilini tartışmak bir ders programını tartışmak değildir.

Bunlar birlikte ele alındığında, ortaya çıkan şey bir reform değil; bir devlet tasavvurudur. Ve bu tasavvurun kimlerin işine geldiğini görmek için uzun analizlere gerek yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aysel Ayşe Aygün Özer Arşivi