İnsanoğlu ağaç gibidir/köklerinden beslenir

“İnsanoğlu ağaç gibidir, köklerinden beslenir.” Bu sözü bir çerçeve, bir tablo halinde gözümüzün önünde her daim bulundurmalı ve bu sözün ifade ettiği hususu asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Gerçek şu ki, “insanoğlu ağaç gibidir, köklerinden beslenir.”

O kök, tarihtir, maneviyattır, ahlaktır, edeptir, dindir, örftür, ananelerimizdir, kültürdür, medeniyettir ve inançtır.

Ah, ah, ah, ah, gel gör ki, bizi köklerimizden kopardılar. Tarihimizi yalnızca 100 yıla hasrettiler, yalnız bir asırdan ibaret gördüler, maneviyatı önemsemediler, ahlak ve edepten uzaklaştırdılar, dini yani İslam’ı öcü gibi gösterdiler, örf ve ananelerimize sahip çıkarmadılar, kültür ve medeniyet diye Batılıları örnek gösterdiler, en sonunda inançsız bir nesil meydana getirdiler. (Elbette son yıllarda özellikle özümüze dönüş emareleri var. Ancak bu şahsi ve münferit düzeydedir. Sistem yine aynıdır ve 100 yıllıktır)

100 yıldan beridir böyle bir sistemde yetişen bir nesilden hayır gelir mi? Böyle bir nesil yeşerir mi? Böyle bir neslin kökleri sağlam olur mu? Böyle ir nesil güzel ve lezzetli meyveler verir mi?

Olmaz tabi! Şuna tam kani olun ve asla tereddüt etmeyin, “arpa eken arpa biçer, buğday eken buğday biçer, asla tesadüfe yer yok bu hayatta, ektiğini biçer insan.” Ve şurası da bir gerçektir “köklerine zarar verilen bir ağaç çürür ve devrilir.” Ağaç kökleriyle vardır. Kökleri yoksa ağaç da yoktur.

Ben etik eğitimi derslerimde yıllardır anlatıyor ve adeta haykırıyorum. Çocuklarımıza, gençlerimize, lütfen, Allah rızası için, ilkokulda yalnızca “ahlak edep, merhamet, şefkat, adalet, iyilik ve doğruluk” gibi manevi değerleri zihinlerine yerleştirecek tarzda, onları değerlerimize, bizi biz yapan törelerimize sahip çıkacak şekilde yetiştirelim. Küçücük zihinlere, minnacık ruhlara önce bunları bir güzel yerleştirelim. Bu ağacın kökleridir. Ardından çocuklarımıza matematik, kimya, Türkçe, edebiyat, fizik, felsefe gibi dersleri öğretelim bu ağacın gövdesidir. En sonunda üniversite dediğimiz dallar yani branşlaşma dediğimiz son noktada o ağaç meyve verecek hale gelecek ki, işte branşlaşma yani dallar kısmında ağacın, çocuklarımıza ve gençlerimize hukuk, tıp, mühendislik gibi ilimleri öğretelim ki, hangi mesleğe sahip olursa olsun çocuğumuz, gencimiz en başta ahlaklı, edepli, merhametli, nazik, efendi, adaletli, doğru ve dürüst olsun.

Doktor olmuş merhamet yok, hakim olmuş adalet yok, mühendis olmuş tutarlılık yok, yönetici olmuş tevazu yok, ben ne anladım bu işten?

Theodore Roosevelt’in şu sözü çok mühimdir. "Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.''

Bir Amerikalı Devlet adamı gerçeği görmüş ve böyle sesleniyor. Bizler de artık gerçeği görelim. Çocuklarımızın ve gençlerimizin öncelikle Allah korkusunu ruhlarına yerleştirelim. Allah korkusu ile yetişen ve ahlak ile ruhu yoğrulan bir çocuk ve genç, hiç kimseye zarar vermez ve etrafına ve tüm insanlığa faydalı olur.

Bu toplumda şiddet, merhametsizlik, adaletsizlik, merhametsizlik ve bilumum ahlaksızlık varsa sebebi ailede, okulda ve bir bütün olarak o toplumda aranmalıdır. Yani tesadüfe yer yok. Bir nesil nasıl yetiştirilmişse öyle bir meyve verir. İyi yetiştirilirse meyvesi tatlı, kötü yetiştirilmişse meyvesi acıdır.

Kimse bu şiddete meyilli ve acımasız gençlik, duygusuz nesil nasıl meydana geldi diye soru sormasın ve kusuru, hatayı kendisinde arasın.

Kısacası, bu toplumdaki tüm olumsuzluklardan, önce toplumun kendisi sorumludur. Yani bu toplumdaki, anneler, babalar, öğretmenler, yöneticiler, hakimler, savcılar, mühendisler, doktorlar, herkes herkes sorumludur. Derler ya, toplumdaki her suçlunun günahından, toplumdaki herkese de bir pay vardır. Vallahi, eğer İslami bir çizgide değilsek ve Allah’ın emirleriyle hareket etmiyorsak, insani görevimizi yapmıyorsak ve toplumdaki her suçlunun günahı, vebali boynumuzadır. Ancak sen insan olarak, Müslüman olarak gereğini yapıyor ve tebliğ ile irşad faaliyetinde bulunuyorsan, sorumlu değilsin. Ve Sevgili Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerinde belirtiği hususlara riayet ediyorsan elbette sorumlu değilsin.

Sevgili Peygamberimiz Efendimiz Resul-i Ekrem (asm) şöyle buyuruyor: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Hadis-i Şerif) Yani biz elimizle, dilimizle ya da kalbimizle bir kötülüğe müdahale etmiyorsak, sorumluyuz.

Evet bu duygu ve düşüncelerle yazdım bütün bunları.

Bunlara rağmen umutluyum. Bu umutla şu sözler döküldü dilimden.

VAR BENİM

Yol uzun, yol meşakkatli olsa da.

Yüreğime bazen hüzün dolsa da.

Bazı şeyler noksan, yarım kalsa da.

Huzur dolu bir durağım var benim.

Beni ayakta tutan akıl ile izandır.

Ruhuma kuvvet veren imandır.

Dosdoğru yolu gösteren Kur'andır.

Apaydınlık bir çerağım var benim.

Yetişiyor bak evladım, gencim.

Gururum, onurum ve sevincim.

Ezelden beridir odur güvencim.

En yücede bir bayrağım var benim.

Öyle bir Albayrak ki hiç solmayan.

Asla ve asla düşmana kalmayan.

Başka kimselere nasip olmayan.

Anadolu gibi bir toprağım var benim.

Çağ açmış, çağ kapamış Fatih'im.

Odur benim ecdadım, odur talihim.

Başkaları birer kuruntu, vehim.

Dillere destan bir çağım var benim.

Güç ve kuvvet verir, geçmişim, dün.

Göğsüm kabarık, alnımda şan, ün.

Sabret, elbet yine kurarız bir gün.

Ecdadımdan bir otağım var benim.

Yaylalarım gökyüzü ile yarışır.

Öyle yüksek ki bulutlara karışır.

Ne ondan geçilir, ne de aşılır.

Kale misali bir dağım var benim.

Şunu bilin kurtuluş İslam ile.

Son nefesime dek bu kelam ile.

Elhamdülillah söylerim ilham ile.

Hak ile kurulmuş bir bağım var benim.

Cennet gibi bir bağım var benim.

Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Sandal Arşivi