Ahmet Sandal
Ölümü idrak / İdrakin zirvesi
Hayatta mevcut olan bir hususun insan zihnindeki yansımaları ya da zihinsel faaliyetteki yeri dört bölümden oluşur. Bu dört bölümü bir piramitin en altı, yani zemini, bir üstü, onun bir üstü ve en zirvesi diye bir sıralama şeklinde yerleştirirsek, en altta “veri”, onun bir üstünde “bilgi”, onun bir üstünde “öğrenmek” ve onun da üstünde yani zirvede “idrak” yer alır.
İdrak etmediğin bir şeyi öğrenmiş oluyorsun ya da bilgi olarak zihninde tutmuş oluyorsun ya da zihninde veri olarak kalıyor.
İdrak çok mühim bir faaliyettir.
İdrak etmediğin hiçbir öğrenme, bilgi ve veri sana fayda sağlamaz. Veri, bilgi ve öğrenme, eğer idrak yoksa aynen şuna benzer.
Bir çeşmenin yanına ulaşmışsın, çeşmeden oluk oluk buz gibi tertemiz su akıyor ve sen yalnızca bakıyor ve o tertemiz buz gibi suyun ağzından içeri girmesini bekliyorsun. Halbuki o suyun ağzından içeri girmesi için bakman yetmez. Elini çeşmenin altına tutacaksın ve avucuna doldurduğun suyu avuç avuç içeceksin. Bunu yapmıyorsan ve çeşmeden akan suya bakıyorsan, sonsuza dek baksan da ağzının içine o sular girmez. Suyu içmen için ya avuçlarını ya da bardak gibi bir nesneyi kullanacaksın. İşte çeşme bir veri, çeşmeden suyun akması bilgi, o çeşmeden suyun içilmesi gerektiği bir öğrenme ve avucunuzu ya da bir bardağı çeşmeden akan suya uzatıp da o suyun içilmesi bir idraktir.
Bu söylediklerimi anlamadın mı? Ancak idrak edersen anlarsın.
Ben bu yazımda idraki ve idrakler içinde ölümü anlatıyorum.
Evet, idrakler içinde en mühimi “ölümü idraktir.” Ölümü idrak edememiş bir kişi neyi idrak etse de boştur.
“İdrakin zirvesi, ölümü idrak etmektir.”
“Ölümü idrak” derken kastımız şudur: Niye yaşıyoruz? Niye ölüyoruz? Ölümden sonra nereye gidiyoruz? Ölüm varsa mutlaka bir sebebi var. Çünkü ölüm boş yere olamaz. Ölüm boş yere olsaydı “hayat da boş yere olurdu.” Halbuki hayat çok muntazam ve boş yere değil. Herşey yerli yerinde. Herşey yerli yerindeyse ölüm de yerli yerindedir ve planın bir parçasıdır. Planının bir parçası ölüm ise diğer parçası dirilmedir. “Öyleyse ölümden sonra dirilme var.”
İşte, ölüme bakışımız böyle bir idrakte olmalıdır.
Gel gör ki ölüm, birçok kişinin zihninde bir veridir, ya da bilgidir, bir üstü öğrenmedir, ancak ölüm insanlar da idrak noktasında değildir çoğunlukla.
Ölümü idrak eden, “yemekten içmekten kesilir.” “Ölümü idrak eden, yaşamak için yer.” “Ölümü idrak edemeyen, yemek için yaşar.”
“Yaşamak için yemek ile yemek için yaşamak” arasında dağlar kadar fark vardır.
“Yaşamak için yemek ile yemek için yaşamak” arasında yerden göğe kadar fark vardır.
Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın bir Hadis-i Şerif’i bizleri bir anda zirveye çıkarır: “Zevkleri bıçak gibi kesen ölümü çok hatırlayın!” (Tirmizi, Zühd)
Evet, bu Hadis-i Şerif bizi idrakte zirveye çıkarır.
İdrakte zirvede olan kişi hayatını güzellik ve doğruluk ile iyilik üzere kurar.
İdrakte zirvede olan kişi mütevazı olur ve tevazu ile hareket eder, kibirlenmez ve zulmetmez.
Kibir içinde olan zalimler, gaddar Firavunlar, alçak Nemrutlar, zengin Karunlar hep “ölümü unuttukları” için zalim olmuşlardır.
Ölümü sen ne kadar unutursan unut, ölüm seni unutmaz. Ölüm gelir seni bulur.
Ölümü bigane kalan zavallılar, ölümü gözardı eden ahmaklar aynı bir deve kuşu gibidir. Avcıdan kaçan deve kuşu kafasını kuma gömer, ancak tüm vücudu dışarıdadır.
Ey zavallı insan deve kuşu gibi olma. Akıllı ol.
Gelin hep birlikte şu Ayet-i kerime üzerinde tefekkür ederek ölümü idrak üzere mesafe katedelim.
“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır. Herhangi birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, ne olur, ölümümü biraz geciktirsen de sadaka verip iyilik edenlerden olsam!’ demeden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın. Allah eceli gelen bir kimseyi geri bırakmaz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Münâfikûn sûresi, 9-11)
İnsanoğlunun bu Dünya’da mal mülk hırsı “ölümü unutturuyor” ve ölümü unutmak kötülüğe götürüyor.
Halbuki Ahirette insanoğlu, eğer cehennemi haketmişse bu Dünya kadar bir Dünya daha kendisinin olsa, onu verip de o azaptan kurtulmak isteyecektir.
Evet, zihinlerimiz bir zirve Ayet-i kerimeyi yine dikkatlerinize sunuyorum.
“Yeryüzünde ne varsa hepsi ve onlarla beraber de daha bir misli, zulmedenlerin olsa kıyamet günü, azabın kötülüğünü giderip kurtulmak için elbette bağışlarlardı; ve o gün, onların hiç hesaplamadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılıverecek.” (Zümer Suresi, 47)
Bu bakış açısıyla diyorum ki “ölümü idrak zirvedir. Ondan gayrısı zırvadır.”
Ve bunu bir de şiirle ifade ediyorum.
ZİRVE VE ZIRVA
Ömür bir mühlettir, dolacak.
Hayat bir merdivendir, gülüm.
İnsan bir ağaçtır, solacak.
En zirvede bekler, ölüm.
Ölümdür tek gerçek, tek zirve.
Azrail'e her an, her an hazır ol.
Onun dışında her şey zırva.
İşte bu şuurla, gel huzur bul.
Ne ağaç, ne insan kurtulur.
Her ikisi feleğin çarkında.
Gün gelir bir divan kurulur.
Acaba kim bunun farkında?
Düşer yapraklar yere, bir bir.
Güzün son demleridir artık.
Düşer gönüllere bir şiir.
Sözün son demleridir artık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.