Zafer Çam
Din üzerinden para kazanma
Yeni dönemin moda ticareti bir zamanlar “ticaret” denildi mi akla emek, üretim, alın teri gelirdi. Artık öyle değil.
Son yıllarda Türkiye’de dikkat çeken yeni bir ticaret türü yükselişte: dini duyguların istismarı üzerinden kurulan ekonomik düzen.
Bir zamanlar maneviyatla özdeşleşen kavramlar, artık para, saygınlık ve güç aracı haline geliyor.
Bağış kampanyası adı altında toplanan paraların nereye gittiği belirsiz. “İslami yatırım” etiketiyle pazarlanan şemalar, kimi zaman birer saadet zincirine dönüşüyor.
Günümüzün yeni girişimcileri, pazarda değil; duygularda, inançlarda, kutsal değerlerde yatırım fırsatı görüyor.
Ürün belli: “iman.” Tüketici ise sonsuz: “inanmak isteyen kitleler.”
Dini istismar etmek, maalesef artık bir “niş pazar.”
Sloganlar hazır, hedef kitle belirli, satış teknikleri incelikli.
Geleneksel reklamcılığın yerini “hidayet çağrıları”, markalaşmanın yerini “hoca efendilik” alıyor.
Kutsal kavramlar, pazarlama dilinin süsü haline geliyor.
“Allah rızası için” denilerek başlayan cümlelerin birçoğu, aslında “hesap numarası” ile bitiyor.
Yardım kampanyası görünümlü fonlar, hac turizmi kılığında lüks organizasyonlar, “manevi gelişim seminerleri” adı altında ticari şovlar… Hepsi aynı damardan besleniyor: insanların inancını paraya çevirme hüneri.
Bu yeni ticaret türünde sermaye gerekmiyor, yalnızca hitabet yeteneği ve biraz sahne ışığı yeterli.
Ne de olsa “kutsal” olan sorgulanmaz.
Dini duygular, en güvenilir kalkan.
Eleştireni hemen susturacak güçlü bir silah: “İmana saldırıyor!” ithamı.
Oysa gerçek din, hiçbir zaman ticaretin aracı olmamıştır.
Tarih boyu Peygamberler ve Salihler halkı hep Allah’a çağırmışlardır.
İnancı pazarlamak, kutsalı menfaatle karıştırmak, hem manen hem ahlaken çöküntüdür.
Ama çağın ruhu başka: Ekranda ağlayarak dua eden biri, ertesi gün lüks arabasında “tevazu” dersi veriyor.
Bugün artık din bazlı ticaret şirketlere dönüşmüş durumda.
Her şehirde bir temsilci, her mecrada bir “hoca.”
Takipçi sayısı kadar iman, izlenme oranı kadar sevap pazarlanıyor.
Din, insanların kalbinde olmalıydı; ama bazıları onu bir “marka” haline getirdi.
O marka şimdi iyi satıyor, çünkü inanç, insanın en zayıf ama en saf yönü.
Ve ne yazık ki bu saflık, çağın tüccarlarına bol kazanç sağlıyor.
Bugün artık “iman” bile bir pazarlama stratejisinin parçası haline gelmiş durumda.
Sonuç olarak, dini istismar edenlerin kazandığı sadece para değil; güç, itibar ve dokunulmazlık da.
Kaybeden ise, hem inanç duygusunu sömürüye açık hale gelen toplum, hem de gerçekten inanan insanlar.
Gerçek dindarlık, her zaman sade ve gösterişten uzak olmuştur.
Ama çağımızda en çok satan şey, ne yazık ki “gösterişli maneviyat.”
Gerçek şu: Dini istismar edenlerin en büyük başarısı, insanın inanma ihtiyacını kendi menfaatine çevirebilmesi.
En büyük trajedi ise, buna inananların bunu “hizmet” sanması.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.