
Adem Öztürk
Çağın Vebası: Dijital Kölelik
“Çocuklarımızı, gençlerimizi ve geleceğimizi yapay bir topluma mahkûm etmeyelim.”
Okullar açıldı, ders zili çaldı. Kalemler açıldı, defterler karalandı. Ama ailelerin ortak şikâyeti değişmedi:
“Çocuğumun elinden telefonu alamıyorum.”
Artık evlerde yaşanan kavganın konusu ödev değil. Sofrada yemek soğuyor, televizyon sesi arka planda kalıyor ama çocukların gözleri tek bir noktaya kilitlenmiş: parlayan ekran. Masada sohbetin yerini bildirim sesleri alıyor. Çocuklarımız gerçek oyun alanlarında değil, dijital labirentlerde büyüyor.
Çocuklarımız ekran başında büyüyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2024 verileri çarpıcı: 6–15 yaş grubundaki çocukların internet kullanım oranı %91’i geçmiş durumda. Bu çocukların üçte ikisi aktif olarak sosyal medya kullanıyor. Artık yalnızca gençler değil, ilkokul çağındaki çocuklar bile dijital dünyanın tam ortasında.
Bir başka veri: Çocukların neredeyse tamamı günde en az 2 saat ekran başında vakit geçiriyor. Üstelik çoğu bu süreyi 3–5 saate çıkarıyor. Yani bir günde okulda geçirdiği kadar zamanı da ekran karşısında tüketiyor.
Eğitim sendikalarının araştırmaları da tabloyu doğruluyor: Oyun ve sosyal medyaya ayrılan süre arttıkça öğrencilerin akademik başarısı düşüyor. Ödevler aksıyor, dikkat dağınıklığı artıyor, okuma alışkanlığı azalıyor. Kısacası ekran bağımlılığı yalnızca bugünü çalmıyor, yarını da ipotek altına alıyor.
Bedeli sadece eğitim değil, sağlık da
Uzmanlara göre mesele yalnızca ders notları değil. Çocuklarda dikkat dağınıklığı, zihinsel yorgunluk, uyku düzensizliği, kaygı bozukluğu ve kimlik gelişiminde sorunlar ortaya çıkıyor.
Fiziksel tarafta da tablo farklı değil. Uzun süre ekrana bakan çocuklarda göz kuruluğu ve görme bozuklukları artıyor. Saatlerce aynı pozisyonda oturmak duruş bozukluğuna ve omurga problemlerine yol açıyor. Hareketsizlik obeziteyi tetikliyor.
Eskiden sokakta top koşturan, ip atlayan, saklambaç oynayan çocukların yerini bugün ekran başında büyüyen bir nesil aldı. Mahalle araları sessiz, parklar boş. Çocuğun hayal gücü toprağın kokusunu değil, sanal bir oyunun yeni bölümünü merak ediyor.
Duygudan uzak bir çağ
Tarih boyunca insan, ihtiyacını tasarıma, tasarımını sanata dönüştürdü. İlk çağlardan itibaren duygu, estetik ve emek işin merkezindeydi. El emeği göz nurunun değeri vardı.
- yüzyıldan itibaren ise “modernlik” adı altında fabrikasyon üretim sanatı gölgede bıraktı. Bugün geldiğimiz noktada yapay zekâ ve dijital tasarımın yön verdiği bir çağdayız.
Bu çağın bir yüzü hız ve kolaylık gibi cazip görünebilir. Fakat öteki yüzünde üretim yerine tüketim, sabır yerine acelecilik, estetik yerine sıradanlık var. Çocuklarımızın ellerindeki cihazlar yalnızca zamanlarını değil, yavaş yavaş duygularını da tüketiyor.
Çözüm: Ortak bir seferberlik
Böylesi bir tablo karşısında çözümü yalnızca anne babaların omuzlarına yüklemek gerçekçi olmaz. Çünkü çocuk evde telefondan uzak dursa bile, okulda, sokakta, arkadaş çevresinde dijital bombardıman devam ediyor. Bu nedenle çözüm, toplumsal ölçekte bir seferberlikten geçiyor.
- BTK ve TÜBİTAK çocuklara yönelik güvenli teknoloji uygulamaları geliştirmeli. Sosyal medya için yaşa uygun filtreler ve süre sınırlamaları getirmeli.
- Eğitim kurumları müfredata dijital okuryazarlık derslerini koymalı. Çocuk yalnızca “telefonu bırak” diye değil, “neden bırakmalı” diye ikna edilmeli. Öğretmenler ve veliler için seminerler düzenlenmeli.
- MEB, dijital bağımlılığa karşı en güçlü panzehir olan sanat ve sporu müfredatta daha ön plana çıkarmalı. Resim, müzik, tiyatro, beden eğitimi ve spor faaliyetleri ders saatleri artırılmalı; her öğrenci mutlaka bir sanat ve spor dalıyla aktif olarak uğraşmalı.
- Hukuk mekanizmaları sosyal medya algoritmalarında şeffaflık sağlamalı, çocukları hedefleyen içerikler denetlenmeli.
- Aileler evde günlük ekran süresi sınırlarını net koymalı. Haftada bir gün “ekransız gün” uygulaması başlatmalı. Kitap okuma, yürüyüş, masa oyunları, sanat ve spor faaliyetleri gibi alternatifler teşvik edilmeli.
Küçük ama etkili adımlar
Bir aile düşünün. Anne baba işten gelince çocuğun elindeki tableti sessizce almak yerine birlikte yürüyüşe çıkıyor. Akşam yemeğinden sonra tüm cihazlar bir kutuya bırakılıyor ve yarım saatlik sohbet saati başlıyor. Hafta sonu ekransız gün uygulamasıyla pikniğe gidiliyor, evde masa oyunları oynanıyor. Çocuk, aynı zamanda bir spor kulübünde basketbol oynuyor ya da gitar kursuna gidiyor.
Bu küçük adımlar, çocuğun dünyasında büyük farklar yaratıyor. Çünkü teknolojiyle savaşmak değil, teknolojiyi bilinçle yönetmek gerekiyor.
Son söz
Bugün çocuklarımız dijital mecralarda eğleniyor gibi görünüyor. Ancak yarın, hayatın gerçekleriyle karşılaştıklarında bir anda okyanusa açılan bir nehir gibi savrulma riskiyle karşı karşıyalar.
Cevabı basit ama sorusu çok derin: Biz çocuklarımızı teknolojiye esir mi edeceğiz, yoksa teknolojiyi bilinçle kullanarak onları özgür mü bırakacağız?
Unutmayalım: Teknoloji bir nimet de olabilir, bir zincir de. Tercih bizim.
Saygılarımla …
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.