
Zafer Çam
Gazze’nin sessiz infazı iktidarların riyakârlığı ve uluslararası sorumluluk
Dünyanın gözleri önünde sahnelenenler, yalnızca bir bölgesel çatışma değil; aynı zamanda güçlerin, stratejilerin ve iktidar pazarlıklarının insana dair tüm hassasiyetleri yok saydığı bir trajedidir.
Gazze yok oluyor. Kurbanı ise masum Filistin halkı. Oyunlar yine aynı şeytani planlar sahneye konuyor.
Şeytanî planlar deyince abartmıyorum: ABD’nin İsrail’e verdiği destek ve uluslararası aktörlerin sessizliği, Gazze’de yaşananları mümkün kılan zemini oluşturuyor.
“Hamas silah bırakacak, Filistin Yönetimi devreye girecek” türünden dayatmalar, aslında bir halkın kaderinin dışarıdan belirlenmesi anlamına gelir.
İsrail Yahudi devleti neden silah bırakmıyor. Oysa silahı bırakması istenen taraf, zaten gözü dönmüş bir katliamın hedefidir; silahsızlandırıldığında ise hayatta kalma şansı daha da azalacaktır.
Şeytan Amerika planları kuruyor kukla devletlerde onaylıyor. Türkiye örneği dikkat çekicidir.
Daha önce “Filistinli silahlı grupların silah bırakmasının; ancak bağımsız, egemen ve bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin 1967 sınırları temelinde mümkün olacağı” gibi şerhler koyanlar vardı.
Bugünse bazı söylemlerde, Trump planına destek veren, sürece katkı vereceğini söyleyen açıklamalar duyuyoruz.
Bu değişim, Filistin davasının uluslararası ilişkilerde nasıl pazarlık malzemesine döndüğünü gösterir.
Arap ve İslam ülkelerinin çoğu da sessizliğe veya “meseleyi kapatma” arayışına itilmiş görünüyor.
Bu durum sadece Filistinlileri yalnız bırakmakla kalmıyor; aynı zamanda bölgedeki rejimlerin hassas dengelerini koruma kaygısına işaret ediyor. Filistin’in gerçek dostları sokaklarda protesto eden Avrupalı göstericilerle sınırlı kalıyorsa, insanlık adına büyük bir utanmazlık söz konusudur.
Hazırlanan bildirilerde ve BM kararlarında “Hamas’ın silahlarını bırakması” şartı sıklıkla zikrediliyor; karşılığında ise Filistin devleti vaadi.
Ama sorulması gereken temel soru şu: Hangi güvenlik garantileri sunuluyor?
Gazze artık fiziksel varlığını koruyamıyorsa, “silahsızlanma” talebi bir topluluğun teslim alınması, ardından tasfiye edilmesi anlamına gelir. Netanyahu’nun “Gazze’yi boşaltacağım, oralara oteller yapacağım” gibi ifadeleri, bir halkın topyekûn yerinden edilmesinin hedeflendiğini açıkça gösterir.
Bu söylemler savaş suçu ve insanlık suçu iddialarını güçlendirir. Türkiye ve diğer ülkeler ne yapmalı?
İslâm ülkeleri liderleri çıkıp topluca “İsrail sınırlarına dayanacaksa ilişkilerimizi gözden geçiririz, ABD ile tüm diplomatik-askeri-ekonomik ilişkilerimizi dondururuz” diyebilselerdi, işin seyri değişebilirdi.
Fakat bugün böyle cesur açıklamaları duyamıyoruz. Bu sessizlik, politik çıkarların / rejim güvenliğinin insan hayatının önüne geçtiğinin kanıtıdır.
Karar Filistinlilerin elindedir; ama onlar zaten tarumar edilmiş durumda. Abbas’ın ya da Filistin içi aktörlerin takınacağı tavrın ötesinde, uluslararası toplumun adil, kalıcı ve somut garantiler getirmeden “silahsızlanma” şartı dayatması, Gazze halkının kaderine ipotek koymaktır.
İnsanlık adına zillet günlerinde yaşıyoruz; vicdan sahibi her ülke ve siyasetçi bu suça ortak olmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.