
Ahmet Sandal
Hiç ölmeyecek birini sev!
İnsan sevgisini, aşkını çeşitli fani varlıklara yöneltir. Karşı cinsini sever, ona aşık olur. Aşkından deli divaneye döner. Öyle sever ki gözü hiçbir şeyi görmez.
Biz bu aşka mecazi aşk diyoruz.
Elbette hakiki aşkı bulmak için mecazi aşk şarttır. Şart derken kastım şu: “Önce oradan geçecek ki ve o aşkın (fani sevgililere yöneltilmiş aşkın) bir yerden sonra anlamsız olduğunu anlayacak ki aşk-ı hakiki’ye ulaşsın.
Mecnun, Leyla’dan Mevla’ya işte böyle ulaştı.
“Ararken Leyla’yı, buldum Mevla’yı demesi ondandır.”
Hatta, Allah’ı bulduktan ve O’nun (cc) sevgisi ve aşkı ile hemhal olduktan, kendinden geçtikten sonra, bir gün şehirde karşısına Leyla çıkıyor ve Leyla’yı tanımıyor bile. Halbuki yıllarca “Leyla Leyla” diye çöllerde dolaşmıştı Mecnun. Çöllerde aradığı Leyla, şehirde karşısına çıkmıştı, “ancak Mecnun eski Mecnun değildi.” Leyla eski Leyla olsa, ne yazar, Mecnun eski Mecnun olmadıktan sonra.
Yine darb-ı mesel olarak anlatılır.
Bir tasavvuf büyüğü Alim, Mürşit, Hoca, müritleriyle birlikte şehirde yürürken, yolda ağlayıp da sızlayan bir genç görürler. Gencin perişan halinden çok mahzun olarak Alim kişi, o Gence sorar. “Niçin ağlarsın niçin böyle feryat edersin Ey Genç!” Ağlayan Genç şöyle cevap verir: “Sevgilim, aşkım beni bırakıp da gitti.” Alim sorar: “nereye gitti, neden bırakıp gitti?” Genç cevap verir: “Öldü.” Bu cevap karşısında Alim şu sözü söyler: “Bundan sonra öyle birini sev ki, hiç ölmesin. Ölmeyecek birini sev Ey Genç! Seni hiç terketmeyecek birini sev Ey Genç” Tabi bu cevaptaki kastın ne olduğunu anlayan Genç, mesajı almış.
İnsanı hiç terketmeyecek sevgili Yüce Rabbimiz’dir, elhamdülillah.
Şunu bu yazı kapsamında belirtmeliyim.
Aşk ve sevgi denildiğinde, “hakiki aşk da akla gelir, mecazi aşka da akla gelir.” Mecazi Aşk’tan hakiki Aşk’a bir yol vardır. Bu yoldan geçmiştir tüm masum ve samimi aşıklar. Mecnun ne diyor, “ararken Leyla’yı, buldum Mevla’yı.”
İşte Biz de Aşk ile, Hak ile olmayı birbirinden ayrılmaz bir bütün görüyoruz. Adeta bir madalyonun 2 yüzü gibi. Adeta bir elmanın 2 yarısı gibi.
Yani mecazi aşkı küçümsemiyoruz. Ancak önemli olanın Aşk-ı Hakiki, yani Allah sevgisi ve Hakka olan aşk olduğuna inanıyoruz.
Bu noktada aynen Bediüzzaman Said Nursi Üstadımız gibi sesleniyoruz.
"Fâniyim, fâni olanı istemem.
Âcizim, âciz olanı istemem.
Ruhumu Rahman’a teslim eyledim; gayr istemem.
İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim.
Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim.
Hiç ender hiçim; fakat bu mevcudatı birden isterim."
Yani, fani olsak da, ezeli-ebedi olan ı istemeye kabiliyetimiz var.
İşte bundan dolayı Allah’ı (cc) istiyor ve O’na yöneliyoruz.
İşte bundan dolayı Cenneti istiyor ve onun için iman, taat, ibadet ve takva üzere yaşamayı seçiyoruz.
Esasında belki insan ham iken, yetmemişken Cenneti isteyebilir. İnsan piştikçe, yandıkça, elbette artık gözünde Cennet de kalmaz. Yalnızca Allah kalır. İnşallah bizim de gözümüzde ve gönlümüzde yalnız Allah kalsın.
Bu duygu ve düşüncelerle “Tek Sevgili, tek Yâr, Allah diyorum.”
TEK SEVGİLİ / TEK YÂR
Burası Dünya, elbet lazım çaba.
Yapıp ettiklerin sığmaz bir kaba.
Şunu hiç düşündün mü, acaba?
Kuldan istediğin zaten kaderindir.
Yalnız ve yalnız Allah'tan dile, iste.
Ömrün senin için tek kapasite.
Sakın ha sakın, alma onu basite.
Hayat sandığından daha derindir.
Kurtuluşun çaresi ancak imanla.
Sırları çözersin akıl ve izanla.
Kafanı sokma, etrafına bak, anla.
Dünya dediğin, derdin, kederindir.
İnsana gerek ki, olsun vefakâr.
Eylesin her daim sevap ile kâr.
Olma ha, ikiyüzlü ve riyakâr.
Yaptığın hayır değilse, şerrindir.
Kainat bir kitap, her tarafta ayet.
Dikkate alıp uymadıysan şayet.
Ektiğini biçtin, etme hiç şikayet.
Vardığın yer, layık olduğun yerindir.
Mühim değil boy, mühim değil pos.
Güvendiklerin çıkacak çürük, fos.
Ne diye başka dost ararsın, dost.
Allah tek sevgilin, tek yârindir.
Rabbin tek tek sevgilin, tek yârindir.
Vesselam.
Ahmet SANDAL
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.