Bin yıl önce geldiğimiz Anadolu topraklarında ihtişamlı devletler, köklü medeniyetler kurduk. İnsanlık tarihi kadar eski olan tarihimizin en parlak sayfaları bu coğrafyada yazıldı. En parlak sayfalarımızın yazıldığı bu coğrafya en karanlık günlerimizin, en acı tecrübelerimizin de ev sahibi oldu. Tuna önlerine kadar uzanan bir imparatorlukken kendimizi Sakarya önlerinde anavatanımızı savunurken bulduk.
Bir asır önce Birinci Dünya Savaşı’ndan ağır bir yenilgiyle ayrılmış ve elinde kalan Anadolu topraklarına dahi el uzatılmış bir millet küllerinden doğdu. Ana vatanımıza, harim-i namusumuza el uzatan dönemin galip devletlerine karşı şerefli bir mücadele vererek istiklalimize kavuştuk. Yemen çöllerinden Galiçya’ya kadar geniş bir alanı kanıyla sulamış ve bitap düşmüş Türk milletinin tek bir atımlık kurşunu kalmıştı. O tek atımlık kurşunun adı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
Evlatlarının hangi cephede şehit olduğunu dahi bilmeyen analar, babalarını hiç tanımamış olan gariban evlatlar ve Anadolu topraklarında yaşamasına bile tahammül edilemeyen bir millet… Bunların hepsi başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere adanmış bir grup insanın önderliğinde yeni bir devlet fikrine inandılar. Yıkılmış bir devletin zümrüdü anka gibi küllerinden yeniden doğması için büyük-küçük, genç-yaşlı demeden herkes büyük bir kahramanlıkla mücadele etti.
Dedelerinin kanlarıyla sulanan ve bu kanlarla Türk yurdu olan Anadolu topraklarında yaşamak için Türk milletinin evlatları tekrar can verdi. Yıllarca evlatlarını savaş meydanlarında kaybetmiş, derin bir yoksulluğa gark olmuş Türk milleti mitralyöze karşı kılıçlarını kuşanarak çıktığı bu yolda muzaffer oldu ve bizlere Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni miras bıraktı.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. yıl dönümünde başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere canını, malını ve hatta evlatlarını bu mübarek mücadele uğruna feda eden mübarek ceddimize rahmet, minnet ve saygı ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.