Ruh ve akıl/nefis ve zeka: İnsan ya da beşer

Dünya’da anlaşılması, anlatılması, açıklanması ve tam olarak bilinmesi en zor kavram ve konuların başında ruh ve onun mahiyeti gelir.

Zaten bu hususta şu ayet ve hadis her şeyi açıklıyor.

“Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: “Ruh rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.” (İsra Suresi, 85)

Abdullah b. Mesut (ra) anlatıyor:

Ben Medine’de Peygamber’le birlikte bir tarladaydık. O, hurma dalından bir değneğe dayanıyordu. O sırada birkaç Yahudi’ye rastladı. Onların bazısı, ‘ona ruhu sorun” derken, bazısı da, ‘Hayır, bunu sormayın, olur ki hoşunuza gitmeyecek bir cevap verir’ dediler. Derken kalkıp geldiler ve “Yâ Eba’l-Kâsım! Bize ruhtan bahset!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (asm) bir müddet bekledi. Ben, o esnada kendisine vahiy geldiğini fark ettim. Bu yüzden vahiy tamamlanıncaya kadar biraz geriye çekildim. Nihayet Resûlullah, “Sana ruhu sorarlar. De ki, ruh, Rabbimin emrindendir...” (el-İsrâ: 17, 85) ayetini okudu. (Buhârî, İ’tisâm, 3) Evet durum bundan ibarettir. Ruh hakkında insana çok fazla ilim verilmemiştir. Bunu baştan böyle bilelim.

Çok az bilgiyle ruh hakkında birkaç kelam eylemek istiyorum.

Ruh içimizde duyduğumuz bir sestir. Bu ses bizi nereye çağırır? Evet, ruh “bir ses” olduğu için çağırır. O ses, yani ruhumuzun sesi bizi nereye çağırır? Bu soru üzerinde düşündüm.

Ruh bizi, “hep güzelliğe, hep iyiliğe, hep doğruluğa ve hep barış ile mutluluğa çağırır.”

Bir de şu gerçektir. Ruh, Allah’tandır. Bu ayet-i kerime’de açıkça beyan edilmiştir. “Bir zamanlar Rabbin meleklere buyurdu: ‘Ben kuru çamurdan, biçimlendirilmiş balçıktan bir insan yaratmayı diledim. Hilkatini tamamlayıp da ruhumdan üflediğim zaman ona hemen secde edin!’ Bütün melekler derhal secde ettiler.” (Hicr Suresi, 28-29)

Ruhumuzun hep güzelliğe, hep iyiliğe, hep doğruluğa ve hep barış ile mutluluğa çağırmasının sebebi budur. Çünkü Allah insanı hep güzelliğe, hep iyiliğe, hep doğruluğa ve hep barış ile mutluluğa çağırır.

Bazen yanlış ve hatalı iş yaparsınız ve “ruhum sıkıldı, pişman oldum” dersiniz ya, sebebi-hikmeti budur. Bazen günah işlersiniz ve tövbe ederek yalvarıp yakarır af dilersiniz ya, nedeni bu. Ruhumuz Allah’tan olduğu için, O (cc) razı olmuyor.

Nefis ahmak ve razı olur, ancak Ruh akıl sahibidir. Akıl sahibi Ruh, asla kötülüğe ve ahlaksızlığa razı olmaz. Ruh insanı rahatsız eder.

Bu noktada şu da bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. “Ruh, akıl sahibidir.”

Türkistanlı Alim Hanefi Mezhebi İmamı Maturidi insanda üç büyük özelik olduğunu belirtir. “Akıl, nefis ve ruh.”

“Nefis akılsız, ruh akıllıdır.”

Akıl ile zeka da ayrıdır. Akıl, ahlak ve doğruluk üzere çalışır.

Zeka, aklın nefsin istekleri doğrultusunda kullanılmasıdır. Biz aklımızı ruhumuzun istediği şekilde kullanırsak Dünya ve Ahiret mutluluğunu elde ederiz. Halbuki zeka, nefsin istekleri doğrultusunda kullanıldığı için yalnızca Dünya için çalışır.

Öyleyse şu sonuca varıyoruz.

Ruh baştan sona kadar akıldır ve melekler gibidir. Çünkü melekler baştan sona akıldır.

İnsandaki ruh baştan sona akıldır, ancak insan meleklerden farklı yaratıldığı için, ona akıl ile birlikte bir de nefs (hayvani taraf) verilmiştir ki, o aklın zeka tarafıdır. O zeka tarafı, yani nefs hayvanlarda da vardır.

Bu durumda şu hususları tek tek sıralamak ve özetlemek gerekir.

1-İnsan ruhu yani akıl, Allah’tan olan ruh ve akıl her zaman hep güzelliğe, hep iyiliğe, hep doğruluğa ve hep barış ile mutluluğa ayarlıdır. Yanlış yapmaz.

2-İnsan nefsi, aklı yani ruhtan gelen aklı, nefis cihetiyle kullanırsa bu zeka oluyor yanlışa, eğriye ve kötüye meyledebilir.

İnsanın aklı, yani saf akıl hep güzelliğe, hep iyiliğe, hep doğruluğa ve hep barış ile mutluluğa programlı iken nefis hesabına bu programı değiştiren yani aklı, zeka haline getiren kişi Dünya hesabına çalışmış olmaktadır.

Akıl, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırmaya ve insanı doğruya, iyiye ve güzele yöneltmeye yönelik bir cevherdir, bir yetenektir. Zeka ise aklı kendi çıkarına, nefis hesabına kullanmaktır. Akıl bir programdır, insan o programı değiştirip kendi çıkarlarına göre kullandığında zeka isimli bir başka program devreye girmektedir.

Ruh aklın kendisidir esasında. O akıl, zeka haline yani Dünya hesabına kullanılmadan önce, meleklerdendir. İşin içine Dünya girdiğinde melekler, artık oradan uzaklaşıp gidiyor, akıl zeka haline geliyor.

Başlıkta “Ruh+Akıl/Nefis+Zeka=İnsan yada Beşer” şeklinde bir denklem var. O denklemi halen çözemediyseniz, kafanız karıştı ise şöyle bir söz (“insan ayrıdır, beşer ayrıdır. Her insan, bir beşerdir, ancak her beşer bir insan değildir”) diyerek şiirim ile sizi baş başa bırakayım. (İnsan ve Beşer ayrımı hakkındaki bir sonraki yazımı da bekleyin.)

Şimdilik bu kadar yeter. Şimdi bir şiir:

GİT

Ruhum güzellik ister, anladım.

O olmadan, asla olmaz tadım.

Durma, hiç durma, git koşar adım.

Ruhunun çağırdığı yere git.

Kırlar, çiçekler, tam uygun ruha.

Bunlar insana göre bir yuva.

Yurdum olsun diye ederim dua.

Sen o en güzel kadere git.

Bak, bak, seni çağırıyor aşk.

Bütün engelleri, bir bir aş.

Çiçekler ile ol, sarmaş dolaş.

Git, git, on kere, bin kere git.

Dar geliyor dar, Dünya insana.

Kötü sözler sıkıntı verir, cana.

Güzel sözler huzurdur, canana.

Git, sen gönlü hoş bir şaire git.

Bir kere değil, habire habire git.

Vesselam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Sandal Arşivi