Eleştiri üzerine

Bir soruyla başlayalım bu haftaki yazımıza:

Eleştiriye karşı tavrınız nedir?

Eleştiri, günlük yaşamda tahammül edilmesi en zor duygu durumlarından birisi bence.

Fikirlere, davranışlara, duruşa yapılan atıflar ciddi anlamda tahammül sınırlarını zorlamakta. Zihni ve bedensel yorgunluğa sebep olmakta aynı zamanda.

Yıllarca “yapıcı ve yıkıcı eleştiri” kavramlarını konuştuk. Yapıcı olan eleştiri kabul görmeli, yıkıcı olan eleştiri tepki görmeli konusunu öğrendik yapılan onca konuşmadan sonra.

Olgunluk seviyesi arttıkça, bilinçli yaş aldıkça tahammül seviyesi azalıyor insanın. Geçmiş yıllarda olumlu-olumsuz tüm eleştirileri hazmeden ben, olur olmaz eleştirilere tahammül edemiyorum artık. Eleştiriye maruz kaldığımda şu soruları soruyor iç sesim:

- Sen beni eleştirme hakkını kendinde nasıl buldun?

- Eleştirdiğinde yaşadığım huzursuzluğa neden maruz kalayım?

- “Sana” göre yetersiz olduğumu düşündüğün noktada “senin” yeterlilik kıstasın ne?

- Kime göre, neye göre belli olmayan kıstaslar için ben neden canımı sıkayım?

- Aramızdaki hukuk her ağzınıza geleni söyleme hakkını size verir mi?

Ve buna benzer birçok soru hızla geçiyor aklımdan. “Daha feminen giyinmelisin.”, “Dinlediğin müzikler hiç sana uygun değil.” diyen birisine kocaman bir “sana ne” diyebiliyorum artık.

Eleştirinin yapıcısı olmaz. Eleştiri her zaman yıkıcıdır. Yargılamanın daha da ilerisi, yargısız infazın kibarca söyleniş biçimidir. Genelde de “senin iyiliğin için” sözüyle biter bu zorbalıklar.

Karşısındakinin iyiliğini düşünen eleştirmez “öğüt” verir. Olumlayarak, yaşanmışlıklardan örnekler vererek verilen öğütler aydınlatır yolları.

Öğüt verenlerinizin çok olması temennisiyle…

Sağlıcakla kalın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saliha Yazan Arşivi