Emanet Kudüs

Çok bilinen toplumsal bir metafor vardır, “Kurbağa Haşlaması Sendromu”. “Bir kurbağayı kaynayan bir suyun içine atarsanız, kurbağa kendini dışarı fırlatır. Çünkü doğal olarak korkunç şekilde canı yanacaktır. Ama aynı kurbağayı soğuk suya koyar sonra da suyu yavaş yavaş ısıtırsak, kurbağa buna duyarsız kalacaktır. Çünkü sessiz ve yavaş yavaş yapılan değişimlere tepki vermeyecek şekilde programlanmıştır. Yani alıştıra alıştıra derisinin yüzülecek olması, rahatsız edici bir durum değildir. Hatta giderek kaynayan suda halinden memnundur. Ancak sonunda onu bekleyen şey, bir tabakta tüketilmek üzere cansız bir et yığını olarak kalacak olmasıdır.”


İsrail, Filistin topraklarını işgale başladığı günden beri İslam Dünyası da bu sendromu yaşıyor. 1948 yılından bu tarafa her geçen gün İsrail katliamlarını katlayarak artırırken, behemehâl işgale de devam ediyor. Fakat bugün 2,5 milyar civarında bir sayıdan bahsettiğimiz Müslüman Dünya hala İsrail’i geri adım attırabilecek bir duruş ortaya koyamadı. Üzülerek söylemek lazım ki Dünya üzerinde Müslüman nüfusun 170’te biri olan Yahudi varlığı bugün Filistin’in nefesini İslam Dünya’sının da sesini kesmeye devam ediyor. İslam âleminin birleşememesi, topyekûn bir direniş ortaya koyamaması herhalde İsrail’in iştahını daha da kabartıyordur. Ancak bu nokta da birde hakkı teslim etmek lazımdır ki ülkemizde olağanüstü şartlara rağmen İsrail’in bu aymazlığını protesto etmek için binlerce insanımız karınca misali tepkilerini ortaya koymuşlardır. Bugün bütün Müslümanların vatanlarını Filistin, yaşadıkları şehri Kudüs, kendilerini İsrail’in füzelerine, sapan taşıyla mukabele eden Filistinli çocuklar olarak görmeleri lazımdır. Biz uzaktaki bir zulmü kınamaktan öte, bizatihi öz hanemize saldıran Siyonist İsrail’e cevap vermek mecburiyetindeyiz. Müslümanların ilk kıblesi, efendimizin arşa yükseldiği kutsal mescit, “Mescid-i Aksa”yı, değmesin “mabedimin göğsüne namahrem eli” şiarıyla beklemek mecburiyetindeyiz. Unutmayalım ki biz Siyonist şebekeye bugün dur diyemez isek onlar yarın daha da kararlı olarak üzerimize çullanacaklar. Bugün vazgeçmediklerimize, yarın bizi razı edecekler! Bundan dolayı Kudüs için bugün yükselmeyen çığlığın, kalkmayan yumruğun, şiddetlenmeyen öfkenin, yarın hiçbir anlamı yoktur!


Bu noktada parantez açmam gereken bir konu var. Arap coğrafyası üzerinde ki zulümlere ne zaman topyekûn bir tepki koymak için mücadele edilse içimizdeki bazı tatlı su Müslümanlarının şu cümlelerine maruz kalıyoruz “Araplar bizi sırtımızdan vurmadı mı? Ne diye onlara yardım edeceğiz.” Birincisi Kudüs özelinde, Mescid-i Aksa ne Türklerin, ne Arapların, ne Acemlerin ne de başka herhangi bir kavmin mesuliyetinde değildir. Mescid-i Aksa tüm Müslümanlara emanettir. Onu korumakta sadece Filistinlilerin değil tüm Müslümanların vazifesidir! İkincisi ise Türk milliyetçiliği üzerine sayısız eser vermiş olan merhum Erol Güngör Hoca’nın şu cümlesinde gizlidir; “Araplar bizi sırtımızdan vurdu mantığı katil bir Siyonist mantığıdır.” Evet, hiçbir feraset sahibi Müslüman, ümmet anlayışını bölmek namına tertip edilen bu oyunun tarafı olmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alperen Aydın Arşivi