Bir önceki yazımız da kaleme aldığımız, “Hazır ol cenge, ister isen sulh-ü salah” yazımızda demiştik ki, “Savaşı iki kısma ayırıyoruz. Görünen savaş ve en önemlisi görünmeyen savaş!”. Ve yine demiştik ki gördüğünüz düşmanla savaşmak kolay ama görmediğiniz düşmanla savaşmak inanılmaz derece de zor. … Bunlar bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen ve her türlü hainlik yapmaktan geri kalmayan hain oğlu hainler var” demiştik.

Daha yazımızın sıcaklığı soğumadan, “evet sen haklısın, biz bu dine, bu milletin milli ve manevi değerlerine saldırmaktan asla geri kalmayacağız. Her fırsatta sizin dini ve kültürel değerlerinizle alay edip küçülteceğiz, aşağılayacağız” dercesine, Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru, “VIP hacı ve cennet” isimli bir yazı kaleme aldı.

Yazıda özetle, “Bana söz düşmez. Din adamlarımız var. Onlar dile getirseler: Kâbe sayısı artırılsa! Türkiye’de Konya’ya, İran’da Kum kentine, Mısır’da Kahire’de, Irak’ta, Libya’da, Kenya’da Müslüman nüfusun yüksek olduğu Endonezya’da birer Kâbe daha inşa edilse ve dünya da 1 Kâbe değil 100 Kâbe olsa bunun gerçekleşmesi için de ilk adımı Türkiye’den Diyanet İşleri Başkanı, Türkiye’nin yetiştirdiği sözü dinlenir din adamları atasalar, “Her Müslüman Ülkeye Bir Kâbe” reformu gerçekleştirseler; işte o zaman büyük yenilik olmaz mı? “

Evet, Sayın Doğru, çok doğru söylemişsiniz, size kesinlikle söz düşmez. Hele bu sizin sorununuz hiç değil. Hangi dine mensupsunuz bilemem. Yazınızda bahsettiğiniz konular sorun ise(ki bizim tek bir Kâbe’miz var, hep öyle de kalacak) bu Müslümanların sorunu.

Şayet sizin bu dine ve bu dinin mensuplarına zerre kadar saygınız olsaydı asla böyle haddini ve maksadını aşan laflar etmezdiniz.

Kâbe’nin tarihçesini ve Müslümanlar için ne anlam ifade ettiğini eminim çok iyi biliyorsunuz. Bilmiyorsanız (ki bu mümkün değil) kısa bir araştırma ile nasıl bir “Gaf” a imza attığınızı görürsünüz.

Sayın Doğru, Müslüman mahallesinde salyangoz satmayın! Müslümanların inançları ile alay etmek size sadece nefret ve öfke kazandırır, gerçek kimliğinizi ifşa eder. Yani İslam düşmanı olduğunuz kimliğinizi.

Ülkemizin en çok milli birlik ve beraberliğimize ihtiyacı olduğu şu dönemde, halkın inancı ile alay etmek, kin ve nefret düşmanlığını körüklemek, kime ne kazandırır, size ne kazandırır, kimin veya kimlerin ekmeğine yağ sürer? Sahi niyetiniz bunların hangisini yapmak?

Neye inanırsanız inanın, bu başta şahsım olmak üzere kimseyi ilgilendirmez. Ancak bu size bu milletin kutsalları ile alay etme, küçültme, aşağılama hakkını asla vermez. Bunun kesinlikle düşünce özgürlüğü ile uzaktan yakından alakası yoktur. Kasıtlı ve bilinçli bir şekilde kutsallarımıza saldırıyorsunuz.

Ne yaman çelişki ki, zaman zaman bu ülkede hürriyetin, demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun olmadığını savunursunuz ama aklınıza estiğinde, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bu ülkenin değer yargılarına saldırırsınız. Ve size kimse bir şeyler söylemez, kimse de size hesap sormaz. Merakımdan soruyorum, “sahi sizin özelliğiniz nedir?”. Arkanızda kim veya kimler var?

Önüne gelen İslam’da reformu savunuyor! Ve bunu yapanlarda İslam’la uzaktan yakından alakası olmayanlar. Hatırlarsanız Fransa’da böyle bir gaflete düşmüştü. İslam’da reform yapılmalı diye. “Dinler arası diyalog” projesini hayata geçirmek isteyenler de. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Sizce bu güruh kime veya kimlere hizmet ediyordur?

Ne demiştik? Dışardaki düşmanla mücadele etmek kolay. Çünkü görüyoruz.

Önemli olan bizden gözüküp de bizden olmayanlarla mücadele etmek. Ve bunlar işlerine geldiği zaman olmadığına inandıkları hukuka dört elle sarılırlar, işlerine gelmediği zaman, Türkiye’de hukuk tu kaka.

Bu güruha basit bir soru soruyorum!

Müslümanlara ve onların kutsallarına saldırdığınız, reform istediğiniz kadar, diğer dinlere ve onlarında kutsallarına saldırıp reform istiyor musunuz? Yoksa saygıda kusur etmeyip el-pençe divan mı duruyorsunuz?

İsmet TAŞ – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı

Türk Dünyası Akademisyenler ve Bürokratlar Birliği Genel Başkanı

Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı