Aysel Ayşe Aygün Özer

Aysel Ayşe Aygün Özer

Papa’nın İznik yolculuğu ve tarihimizin sessiz direnci

Papa XIV. Leo’nun İznik’i ziyareti son günlerin en çok tartışılan konusu olmaya devam ediyor ve uzun bir sürede tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Türkiye’nin birçok köşe başında hep aynı soru dolaşıyor: “Atatürk ve Osmanlı padişahları neden buna izin vermedi de şimdi veriliyor?”

Bu soru sadece güncel bir merak değil; Türkiye’nin bin yıllık egemenlik hafızasına uzanan bir tartışmayı yeniden canlandırıyor.

Osmanlı’dan başlayalım.

İmparatorluk, fetihlerle genişlerken sadece toprak değil, dinî otorite de taşıyordu. Halifelik, ruhani liderliği temsil ediyor; Doğu Hristiyanlığı ise İstanbul’a bağlı patrikhane üzerinden düzenleniyordu. Bu yapı içinde Papa’nın topraklara adım atması, yalnızca bir “ziyaret” değil, Osmanlı’nın hükümranlık alanına dışarıdan gelen ikinci bir ruhani güç demekti. Devlet bunu hiçbir zaman sıcak karşılamadı.

Köklü bir imparatorluk, kendi otoritesinin yanında başka bir “merkez” istemez. Papa’nın gelişi, ister istemez Katolik dünyanın gölgesini beraberinde getirecekti. Üstelik çok dinli ve çok mezhepli bir toplumda bu tür bir ziyaret, azınlık meselelerini tetikleme potansiyeli taşıyordu. Osmanlı, bu riski göze almadı.

Cumhuriyet döneminde ise tablo daha da berrak.

Atatürk’ün inşa ettiği devlet, ulusal egemenliği her şeyin üstünde tutan laik bir model üzerine kuruldu. Devlet, dinle ilişkisini yeniden belirledi; dışarıdan bir ruhani otoritenin ülke üzerinde sembolik bile olsa görünürlük kazanması bu modelin ruhuyla bağdaşmazdı.

Erken Cumhuriyet, hassas bir dengede yürüyordu: dış baskı istemeyen, iç bütünlüğünü koruyan, köklerini kendi içinde arayan bir devlet. Papa’nın sahneye çıkması, bu dengede gereksiz bir dalgalanma yaratabilirdi.

Bugünse dünya başka bir yer.

Uluslararası diplomasi değişti, küreselleşme kavramı güçlendi, dinî liderlerin ziyaretleri geçmişteki gibi “egemenliğe meydan okuma” olarak görülmüyor. Devletler artık sembollerle savaşmıyor; daha karmaşık, daha ince hesapların peşinde koşuyor. Türkiye de bu yeni düzen içinde kendine özgü bir diplomasi dili geliştirdi.

Yine de dikkat çekici olan şey şu: Papa’nın İznik’e gelişinin, Birinci İznik Konsili’nin 1700. yılına denk gelmesi. Yani Hristiyanlığın temel doktrininin şekillendiği yere bir dönüş.

Bu ziyaretin her adımı sembolik. Vatikan’ın her yüz yılı hatırlatan büyük takviminde İznik’in ayrı bir yeri var. Tam da bu nedenle mesele sadece bir ziyaret değil; tarihsel bir mirasın yeniden sahneye çıkarılması.

Osmanlı ve Atatürk dönemleri bu sembolik gücün farkındaydı.

Bugünkü Türkiye ise bu sembolleri yönetmeyi tercih ediyor. Gelişi engellemek yerine, anlamını kontrol etmeyi, karşılığını diplomatik zeminde üretmeyi seçiyor.

Bu da devlet aklının başka bir evreye geçtiğini gösteriyor.

Yine de şu gerçeği unutmamak gerekiyor:

Papa’nın bugün İznik’e gelmesi, dün gelmemesiyle aynı hikâyenin iki ayrı perdesi. Birinde devlet kendi benliğini koruyor; diğerinde kendi özgüvenini test ediyor.

Her iki durumda da mesele Papa’nın kendisi değil; Türkiye’nin kendini nasıl gördüğü.

İznik’in taşları çok şey gördü. Şimdi görülen de tarihin devam eden bir cümlesi: Egemenlik, sembollerle konuşmayı hiç bırakmıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aysel Ayşe Aygün Özer Arşivi