
İrfan Paksoy
Başkumandanın not defterine yazdıkları
10 Eylül’de de Başkumandan,
Fevzi ve İsmet Paşalar karargâhlarıyla İzmir’e girmiş,
Başkumandan Hükûmet Konağının balkonundan zaferi kazananın Türk milleti olduğunu beyan etmişti.
Belkahve…
Fahrettin (Altay) Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusunun öncü birlikleri 9 Eylül’de İzmir’i kurtarırken Gazi ve Müşir Başkumandan da yanındaki Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile birlikte Bornova’nın Ankara karayolu girişinde Belkahve’de İzmir’in bu tarihî gününü izler.
Fahrettin (Altay) Paşa’nın duygusal anları…
İzmir’i 9 Eylül’de Yunan işgâlinden kurtaran 5. Süvari Kolordusu Komutanı Ferik (Korgeneral) Fahrettin (Altay) Paşa’nın “On Yıl Savaş 1912-1922) ve Sonrası” isimli hatırâtının üç yüz elli beş ve üç yüz elli altıncı sayfalarına göz atacak olursak;
“Karşıyaka’da yalılar boyunda küçük bir evde oturan ihtiyar annem ile teyzemi görmek için oraya doğru gittim. İhtiyar babam ve tüccar olan kardeşim Rodos’a kaçmak zorunda kalmışlardı. İzmir’de kalan teyzemin kocası Eczacı Yüzbaşı Ahmet’i Yunanlılar işgâl günü (15 Mayıs 1919’da) şehit etmişler, böylece iki ihtiyar kadın yalnız başlarına ev bekçisi kalmışlar.
Savaş sırasında zaman zaman gözlerimin önüne gelen evimize yaklaştığım sırada çarşaflı ve uzun boylu ile eğile, eğile gelmekte olan anamı tanıdım. Bilmiyorum nasıl bir duygu içindeydim o anda. Atımı insiyakî bir şekilde ona doğru sürdüm ve önünde atımdan atlayıp ellerine sarıldım. Annem belki de o anda dünyanın en mutlu insanlarından birisiydi. Önce vatanı kurtulmuştu. Sonra ben Onun oğlu muzaffer ordumuzun generallerinden birisi olarak İzmir’e ilk giren süvari birliklerinin kumandanıydım... Ve her şeyden önce beni sağ - sâlim karşısında bulmuştu... İşte ihtiyar anacığım çeşitli heyecanlar içinde geçen ömründe bu yeni heyecanın ağırlığına dayanamadı ve: ‘Vay Fahrim...’ diyerek düşüp kaldı. Arkadaşlarım onu kucakladılar ve evimize götürdüler. Yaşlı anacığım, askerlerimizden hakkımda bir bilgi alabilir miyim diye dışarı çıkmış imiş...
Evde biraz oturdum. Teyzem küçük bir tepsi içinde bir dilim ekmek ile biraz tuz ve karabiber ikram etti. ‘Hayrola?’ diye sorduğum vakit aldığım cevap şu oldu: ‘İşte evladım, son günlerde buna kalmıştık...’ Hasretimi bir parça olsun gidermiş, bu akşam işlerimin çok olduğunu bu sebeple gelemeyeceğimi ancak ertesi gün öğle vakti yemeğe gelebileceğimi söyledikten sonra tekrar ellerini öpmüş ve görevimin başına dönmüştüm.
Yapılacak işimiz o kadar çoktu ki anamıza doya doya bakmamıza bile vaktimiz yoktu.”
Yüksek Komuta Heyetinin İzmir’e gelişi…
10 Eylül’de de Gazi ve Müşir Başkumandan, Fevzi ve İsmet Paşalar karargâhlarıyla İzmir’e girmiş, Gazi ve Müşir Başkumandan Hükûmet Konağının balkonundan zaferi kazananın Türk milleti olduğunu beyan etmişti.
Başkumandan’ın not defterine yazdıkları…
İzmir’e tahmininden de erken gelen Gazi ve Müşir Başkumandan, İzmir özlemini on sekiz numaralı not defterine şöyle yansıtmıştı:
“15 Mayıs 1919, İzmir’in işgâli…
Ben aynı günde İstanbul’u terk ettim.
O kara günde Karadeniz’deydim.
Üç sene ve dört ay sonra da bugün Akdeniz’deyim.”
Yurtta büyük sevinç ve kutlamalar…
İzmir’in kurtuluşu tüm yurtta büyük sevinçle karşılanmış, birçok yerde kutlamalar yapılmıştı. 10 Eylül günü öğleden sonra saat üçte Ankara’da, İzmir’in kurtuluşu münâsebetiyle yapılan tezâhürat oldukça coşkulu geçmiş, bütün resmî daireler tatil edilmişti.
Sonlandırılan Yunan işgâlleri…
Kutlu savaşçılar tarafından 10 Eylül’de Torbalı ve Menderes vadisine çekilen Yunan birlikleri kısa bir muharebeden sonra teslim alındılar, 11 Eylül’de Bursa, Foça, Gemlik ve Orhaneli 12 Eylül’de Mudanya, Kırkağaç, Urla, 13 Eylül’de Soma,14 Eylül’de Bergama, Dikili ve Karacabey 15 Eylül’de Alaçatı ve Ayvalık, 17 Eylül’de Karaburun ve Bandırma, 18 Eylül’de de Biga, Erdek ve Edincik Yunan işgâlinden kurtarıldı.
Fahrettin Paşa’nın 5. Süvari Kolordusuna ait birlikler 16 Eylül’de İzmir’in Çeşme ilçesine girdiler. Aynı gün İzmir civarı Yunanlardan kurtarılmış ve böylece İzmir bölgesinde esir edilenler hâricinde Yunan askeri kalmamıştı.
Not: Devam edecek.
© 2025. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
KAYNAK
Makale, İrfan Paksoy’un “Büyük Taarruz Destanı” (Alka Yayınevi, Trabzon 2023) isimli eserinden derlenmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.