
İsmet TAŞ
Birleşemeyen milletler
22 Eylül pazartesi akşamı, Birleşmiş Milletler Özel Filistin Zirvesi yapıldı. Eminim birçoğumuz büyük bir şaşkınlıkla izlemiştir. Bazılarımız da acı acı gülmüştür!
Zirvede öğrendik ki, 150 nin üzerinde ülke Filistin’i Devletini tanımış hatta Fransa her şey normale döndükten sonra elçilik açacağını dahi ilan etti. İlan ederken de İsrail’e toz kondurmadı.
BM Genel Sekteri dahil bir çok ülke Gazze’de İsrail tarafından katliam ve soykırım yapıldığını söylediler.
İşin en acı tarafı bu zirve yapılırken katil İsrail, katliamlarına devam ediyor, Gazze’de taş üstünde taş bırakmıyordu. Ve tabi zirveye İsrail, “Sirk” diyerek hakaret etmekten de geri kalmıyordu.
Yüz elli iki ülkenin tamamı da, bağımsız iki devletli çözüm taraftarıydılar. “Katliamlar dursun, hemen acilen barış sağlansın, Kudüs iki devletinde başkenti olsun” gibi temenniler de bulundular.
Ama şu söylenmedi, “Hemen acilen, şimdi, Birleşmiş Milletler Barış Gücü kurulsun öncelikle bu soykırıma son verilsin. Aksi halde böyle giderse ki öyle (olacağı benziyor), barış yapacağınız bir halk bulamayacağız.” Çünkü BM raportörünün ifadelerine göre 580 bin şehit olan Filistinlilerden bahsediyoruz.
Gazze’de akla gelebilecek özellikle çocukların ölümüne neden olabilecek bütün olumsuzluklar yaşanıyor. Ne İslam Konferansı Arap Birliği Zirvesinde ne de BM de bu olumsuzluklara son verdirecek, hatta Gazze’ye insani yardımların yapılmasını sağlayacak bir somut karar alınmadı veya alınamadı Sadece düşünce ve temenniler dile getirildi.
İsrail’in neden böyle acımasızca, fütursuzca elini kolunu sallaya sallaya Gazze’de katliamlarına devam ettiğini bir kez daha net somut bir şekilde görmüş olduk.
Birleşemeyen Milletler haline gelen Birleşmiş Milletler (BM), ne kadar toplantı üzerine toplantı yaparsa yapsın, neler söylenirse söylesin, uygulanmasına cesaret edilemeyecek hangi kararlar alınırsa alınsın görünen fotoğraf şu; İsrail, Gazze’yi tamamen işgal edecek, kendi topraklarına katacak, Batı Şeria’da Mahmud Abbas’ın bulunduğu yerde, tamamen İsrail’in kontrolünde minnacık küçük bir toprak parçasına Filistin Devleti diyecekler. Onunla göstermelik bir barış yapacaklar. Ellerindeki olağanüstü basın ve medya gücüyle de, “bakın biz ne büyük bir devletiz, bağımsız Filistin Devletinin kurulmasına izin verdik kardeş kardeş barış içinde yaşayacağız”! Diyecekler…
Peki, ne yapalım? Her şeyi kabullenip susalım mı? Sessiz çaresiz bir şekilde yapılan katliamları, soykırımları canlı canlı izleyelim mi?
Tabi ki hayır. Elimizden ne geliyorsa, gücümüz neye ne kadar yetiyorsa, bütün gayretimizle, Filistin Halkının yanında olacağız.
Bir kez daha dünya da hakkın, hukukun, adaletin olmadığını, uluslararası hukuk palavrasının hiçbir işe yaramadığını, demokrasi, insan hakları gibi kavramların sözde kaldığını, bütün bunların üstünlerin kendi üstünlüklerini devam ettirmek için kullandıkları argümanlar olduğunu gördük.
Kimse bana Batı değerlerinden kültür ve medeniyetinden, demokrasisinden, insan hak ve hürriyetlerinden, hele hele insan haklarından bahsetmesin.
Güçlülerin varlıklarını devam ettirdiği acımasız, tamamen insan haklarından uzak bir dünyada yaşadığımızı hiçbir zaman aklımızdan çıkartmayacağız.
Hani diyoruz ya, “ya hür oluruz ya da şerefimizle ölürüz” diye. Hür olmak için en güçlüler arasında olmak zorundasınız. Aksi halde kimse size hayat hakkı tanımıyor.
Bakın dünyanın güvendiği, inandığı en büyük örgüt olan Birleşmiş Milletler, Birleşemeyen Milletler haline gelmiş etkisizleşmiş veya emperyal güçlerin oyuncağı olmuşsa, tek umut var;
Kendinize inanmak ve güvenmek. Bunun için de güç merkezi olmak zorundasınız. Gerisi teferruattan ibaret…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.