Büyük felaket: Aile ve sağlıklı gençlik yok mu oluyor?

Toplumun en küçük ama en güçlü çekirdeği ailedir. Aile, yalnızca biyolojik bir birliktelik değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bir kurumdur. Milletin devamlılığının, devletin istikrarının ve toplumun geleceğinin garantisi olan bu yapı, bugün ciddi tehditlerle karşı karşıya.

Bir millet için aile yoksa ne gelecek vardır ne toplum ne de devlet… Bu sebeple aileyi kaybetmek, aslında milletin ruhunu kaybetmek demektir.

Son yıllarda ülkemizde ortaya çıkan demografik veriler, aile yapısında yaşanan kırılmayı gözler önüne seriyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2023 verilerine göre:

- Nüfusun dörtte biri ya hiç evlenmemiş ya da boşanmış durumda. Bu yaklaşık 20 milyon insanın aile kurmadığı anlamına geliyor.

- Toplam doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 iken, 2023’te 1,51’e düştü. Bu oran, nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1’in oldukça altında.

- Türkiye’nin ortanca yaşı 34,0’a yükseldi. 2035 yılında bu rakamın 40’ı aşacağı öngörülüyor.

Yani, 85 milyonluk nüfusa sahip Türkiye hızla “yaşlı nüfus” statüsüne doğru ilerliyor. Avrupa ülkelerinin yıllar önce yaşadığı demografik kriz, artık kapımızda.

Peki gençlerimiz neden evlenmiyor, neden çocuk sahibi olmaktan kaçınıyor?

Sebep çok… Teknolojik bağımlılık, aşırı bireyselleşme, ekonomik kaygılar, kariyer baskısı, eğitim sisteminin geciktirici yapısı, aile bilinci eksikliği… Listeyi uzatabiliriz. Ama bir gerçek var ki, gençlerimiz geleceğe güvenle bakamıyor. Çocuk sahibi olmak onlar için yük gibi gösteriliyor. Evlenmek özgürlüğün sonuymuş gibi pazarlanıyor. Bireyselleşme, mutluluk diye sunuluyor. Oysa yalnızlık, toplumları sessizce öldüren en büyük hastalık değil midir?

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın geçtiğimiz aylarda yaptığı şu çarpıcı sözler aslında her şeyi özetliyor: “Bu gidişat devam ederse, ileride askere gönderecek erkek bulamayacağız.”

Evet, mesele sadece doğum oranı değil, milletin devamlılığıdır. Litvanya, Letonya, Polonya ve Moldova gibi ülkeler düşük doğum oranları ve aile yapısının zayıflaması nedeniyle ciddi bir gelecek kaygısı yaşamaktadır. Aynı tablo, çok yakında bizim de kapımızda olabilir.

Peki ne yapmalı? Öncelikle aileyi kutsal bir kurum olarak yeniden toplumun merkezine yerleştirmeliyiz. Üç çocuk politikasını gerçek anlamda teşvik etmeli, halen 2015 sonrası iki çocuğu olan aileler üçüncü çocuklarını doğurdukları zaman teşvikten faydalanmasını sağlamalıyız, gençleri erken evliliğe ve ebeveynliğe cesaretlendirmeliyiz. Ekonomik kaygılarını azaltmalı, çocuklu ailelere konut, eğitim, sağlık ve sosyal yaşamda özel destekler sağlamalıyız. Üniversite öğrencilerinden evli olanlara daha fazla burs verilmeli, yüksek lisans ve doktora yapan genç çiftlere ek teşvikler sağlanmalı. Çocuklu ailelere faizsiz uzun vadeli kredi imkânları sunulmalı.

Medya ve dijital dünya da bu sürecin en önemli ayağıdır. TikTok ve benzeri sosyal mecraların aile yapısını zedeleyen içerikleri mutlaka sınırlandırılmalı. Aileyi, çocuk sevgisini, ebeveyn olmanın mutluluğunu işleyen yapımlar desteklenmeli. Gençlere, kariyer ve aileyi birlikte yürütebilecekleri bir hayatın mümkün olduğu gösterilmeli.

Unutmayalım: Bir toplumu yok etmek için topa, tüfeğe gerek yoktur. Aileyi yok ettiğinizde o toplum zaten kendi kendini yok eder.

Bugün alacağımız tedbirler, yarının Türkiye’sinin kaderini belirleyecek. Eğer gençlerimizi aileden uzaklaştıran bu gidişata dur diyemezsek, çocuklarımız bile çok geç olmadan geleceksiz bir toplumun içinde yaşayabilir.

Allah geleceğimizi hayr eylesin. Saygılarımla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adem Öztürk Arşivi