
Zafer Çam
Değişim nereden başlamalı mı?
Bizde hakim olan bir bakış açısı var: "Ben bilirim", "Benden sorulur", "Ben ne dersem o olur."
Merkezine yalnızca kendisi alan bu otoriter anlayışlar, yalnız bireylerde değil, toplumsal kurumlarda da derinlere işlemş durumundadır.
Ve biz bu birimleri değiştirdikçe, trafik kazaları azaldıkça, binaların yıkılmasından kurtuluruz.
Her gün gördüğünü görüyoruz: Trafikte kural tanımayanlar, kontrolsüz inşaatlar, dere yataklarına yapılan evler…
Ardından gelen felaketler: Selde sürüklenen insanlar, yanamayan itfaiyeler, küçük bir depremde yıkılan apartmanlar.
Sonra ise klasik cümle: "Kader işte." Hayır, bu sadece kader değil. Bu ihmalin, sorumsuzluğun, cehaletin ve sorumluluksuzluğun sonucu.
Ama sorumluluğu üstlenmek zorlaştığında, en kolayı "kader" deyip geçmek oluyor.
Dünya Ay'a üs kurmanın planlarını yaparken biz devam ediyor, yerde sağlam oturmamış binalarla uğraşıyoruz.
Hâlâ “hap yap, para kap” anlayışıyla iş yapanlar var. Hâlâ “gemisini yürüten kaptan” formülüne sarılanlar çoğunluğunda.
Kimse “yoğurdum ekşi” demiyor. Eleştiriye kapalıyız, özeleştiriye daha da uzak.
Ama olayı en acı tarafı bilmiyor musun? Bu yanlışlara artık alıştık. Alışmakla da kalmadık, savunur hale geldik.
Haksızlıklara ses verenlere “bozguncu”, “negatif”, hatta “vatan haini” bile der olduk.
Aslına bakarsanız, şu anki durum şu: Doğruya “doğru”, yanlışa da “yanlış” diyemediğimiz sürece;
Namuslular, namussuzlar kadar cesur olamadıkça; Aklımız ve Kuran'ı hayatımızın patlatmasından yönetmeye, çalışmaya çalıştıça;
Bu ülkenin kaderi değişmez. Kendi hatamızı görmezden geliriz, başkalarından hesap sorarız.
Devletten, belediyeden, komşudan, hatta market kasiyerinden bile bir şey bekleriz ama…
Kendimize hiç dönüp bakmayız. Peki, çözüm ne? Çözüm, aynaya bakmaya başlar.
Kendimizi şaşırtla. Kendi yetiştiricilerini nasıl yetiştirdiğimize bakmakla. Apartmanda, sokakta, trafikte nasıl davrandığımıza…
Vergimizi veriyor musunuz? Kurallara uyuyor muyuz? Yanlışa ses çıkaran muyuz?
Bir mahallede herkes çöpünü yere atıyorsa ve biri odaklı temizlemeye başlıyorsa, değişim orada başlar.
Bir grup bir öğretmen sadece müfredata değil, ahlaka ve vicdana da önem veriyorsa, değişim orada başlar.
Bir anne-baba çocuğuna başkasına saygısı düzelmeye başlıyorsa, değişim orada başlar.
Yani en yakın… Kendimizden. Toplumu düzeltmek için önce cildimizi düzeltmemiz gerekiyor.
Bunun yolu da kimsenin görmediği yerde de doğru olanı devam ediyor. Çünkü gerçek dönüşüm, yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya olur.
Şimdi sormak istedikleriniz: Hep başkalarından mı beklemek? Yoksa önce biz mi değişeceğiz?
Sadece eleştirmekle yetinip yerimizde mi sayacağız, yoksa bu ülke için elimizi taşınacak yere mi koyacağız?
Eğer gerçekten bir resimdekini istiyorsak… Bu değişiklik bir sonuç değil, kendimizden sürdürmek istiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.