Vergiyi kim verecek?

Bir ülkelerin adaletsizliğinin adı “vergi” olmuşsa, halkın nefesi alınırken bile hesap ödenir.

Ekonomiden anlama diyen bile artık enflasyon oranıyla pazarda raf karşılaştırması yapar hale geldi.

Vatandaş olmak, artık bir yardım değil, bir bedel ödeme şekli oldu. Hele bir de asgari hayattaysen, dar gelirliysen, emekliysen…

Bu ülkelerin yaşamanın maliyeti önce sizin sırtınıza yüklenir. Vergi adaletinden bahsederler.

Anayasada yazar: “Herkes, mali güce göre vergi öder.” Ama sokakta durum bambaşka.

Maliye gücü olanı değil, yakaladığı her dar gelirliyi sistemin içine çekiyor. Gözünü benden ayırmıyor.

Benzin, mazot yakıt alırsın, yüzde kaçı vergi. Telefon faturası geliri, yakında vergi.

Bir ekmek alırsın, onun bile üstüne dolaylı vergi konmuş. O kadar ki, neredeyse sabah ciğerlerimize çektiğimiz oksijenin de vergisi var diyeceğiz!

Bu ülkelerde yaşamanın bedeli sadece kira, fatura, pazar alışverişi değil… Devlet, doğduğu gün ölene kadar bir vergi makinesi gibi görüyor.

Hatta öldükten sonra bile “veraset ve intikal” vermenin hızla düşmesi. Bu açık tabloyu biraz da mizahla anlatmak bazen de. Hani halkın içinde dolaşan o ünlü fıkralar var ya…

Aslında vergi sistemimizin bir özetidir. Ormanda bir sabah… Tilki panikle ormanın içinde koşuyormuş.

Karşısına Kaplumbağa çıkmış: Hayırdır Tilki kardeş, ne bu acele?

Ormana maliyeciler gelmiş, demiş Tilki. Şimdi gelirler bakarlar: Bende kürk, karmada kürk, çocuklarda kürk…

Lüks sayılır. Vergisi çıkmasın diye kaçıyorum! Kaplumbağa bunu duyar duymaz, o yavaş hızla hızla ilerlemeye başladı.

Bu telaşı gören Leylek sormuş: Ne oldu Kaplumbağa kardeşi, sen bile acele ediyorsun?

Maliyeciler ormanda! Bende ev,şimde ev, çocuklarda ev… Aman başımıza işin açılmasının!

Leylek, bunu duyar duymaz bir anda havalanmış: Eyvah! Bende yazlık, şimde yazlık, çocuklarda yazlık!

Şimdi gelirler “tatil tüketim vergisi” mi çıkarırlar ne yapılır belli olmaz!

Onu gören Maymun da panikle odaya girip çıkmaya başladı ama bir anda duraklamış:

Ulan ben kaçıyorum ki? Benim kıçım açık, eşimin kıçı açık, çocuklarki zaten normal olarak açık…

Bize vergi gelmez! Ve işte o anlaşıyor: Bu ormanda ülkelerde vergi kıçı açık olana çıkıyor!

Çünkü sistem öyle işliyor: Ne kadar azın varsa, o kadar çok alınıyor senden. Gerçek hayattaki tablo bundan farksız.

Vergi uzmanlarının tabiriyle, Türkiye'deki vergilerin yüzde 70'i dolaylı vergilerden oluşuyor.

Yani zenginle fakir, patronla işçinin aynı gelirini almak aynı vergiyi almak.

Yani sistem, zenginden çok vergi alması gerekirken, en çok vergi veren yine zayıflar oluyor.

Bir asgari düzeyde, gelirinin yüzde 30-40'ını vergiye veriyor.

Ama büyük şirketler, milyonların karlarını her türlü istisna, muafiyet ve vergi affıyla törpülüyor.

Yani sistem zavallıyı yakalıyor, zengin ise okşuyor. Hani “vergi kaçıran” değil de “vergi kaçamayan” cezalandırıyor derler ya…

İşte o kaçamayan biz. Bakkaldan bir sakız alsak filiyle birlikte vergi imkanımız var.

Ama holdingler vergi cennetlerine kaçıp sıfır vergiyle kar payını açıklıyor.

Çünkü kıçları kapalı olanlara vergiye dokunmaz bu ülkelerde. Yani bu ülkelerde sorun ne olursa olsun, fatura hep halka kesilir.

Ormanda maymun haklıydı: Kıçın açık mı? Geçmiş olsun. Bu sistemi seni bulurlar. Sana “mali güce göre vergi” değil, “sana göre vergi” çıkarlar. Ve maalesef… Bu ülkelerde mevcut kıçı mevcut vergi veriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zafer Çam Arşivi