Önemi ve sonrası

Giriş

Sivas Kongresi (04-11.09.1919) sonrasındaki önemli bir gelişme de İstanbul Hükûmetinin Bahriye Nâzırının (Denizcilik ve Donanma Bakanının), Mustafa Kemâl Paşa başkanlığındaki bazı Temsil Heyeti üyeleri ile 20-22 Ekim 1919 tarihlerinde Amasya’da görüşmüş (20-22.10.1919) olması, onunla bazı kararlarda uzlaşmasıdır. Bir önceki makalemde bu konudan bahsedilmiş olup, bugünkü makalemin konusu da Amasya Görüşmelerinin önemi ve sonrasına ilişkin olacaktır. Bu makale Ankara Ulus gazete ve haber sitesindeki son altı makalemin devamı olarak da addedilebilir.

Önemi…

Amasya Görüşmeleri sonunda yazıya geçirilen bütün kararlar “Temsil Heyeti adına Mustafa Kemâl” imzasıyla kolordu komutanlarına bildirilmiş ve kendilerinden, irtibat içinde olunan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini (AvRMHC’lerini) bilgilendirmeleri istenmiştir.

Mustafa Kemâl Paşa’nın Amasya’dan Sivas’a döndükten Temsil Heyetini topladığında vurguladığı gibi; “Millî Teşkilâtın ve Temsil Heyetinin, Kabine tarafından görevlendirilmiş bir siyasî heyetle (…) müzâkereleri sonucunun “protokol” olduğu, [1] [bu protoklün de] merkezi hükûmetin temsilcisi olan Bahriye Nazırına kabul ve imza” ettirilmesi önemli bir kazanımdır.

Mustafa Kemâl Paşa’nın Amasya’dan Sivas’a döndükten sonra arkadaşlarına Amasya’da heyetler arası görüşmeleri aktarırken kullandığı bu ifadeler not defterinde de aynı şekilde yer almaktadır.

Türk-Ermeni ihtilafına bakış açısından da Bahriye Nâzırı Salih Hulusi Paşa ile Sivas’taki de facto (fiilî) yönetim olan AvRMHC Temsil Heyeti adına Mustafa Kemâl Paşa ve iki arkadaşının Amasya Mülâkatı’nda vardıkları uzlaşma çok önemlidir.

Görüşmelerin İstanbul Basınına Yansıması…

“Amasya Görüşmeleri” konusunda İstanbul gazeteleri 24 Ekim 1919 tarihli nüshalarında “Amasya müzakereleri tam bir anlaşma ile neticelendi” başlıkları altında buluşmayı haberleştirmişlerdir.

25 Ekim’de de Bahriye Nâzırı, kabineye Amasya’da yapılan görüşmeler hakkında bilgi verirken aynı anda Mustafa Kemâl Paşa’nın Amasya’dan telgrafla yabancı basına verdiği mülâkatın Türkçe tercümesi Vakit gazetesinde yer almıştır.

Le Temps’in Suallerine Verilen Cevaplar…

Fransız Le Temps gazetesi muhabiri François Psalty’nin sorularına telgrafla verilen cevaplar arasında bilhassa da Ermeni Meselesi üzerine olanı kesin bir kararlılık vurgusu taşırken; “Millî Teşkilâtın yol haritası” da açıklanmaktadır:

Soru: Ermeni Meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz? [Millî Teşkilat] Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinden pek sınırlı şekilde bir miktar arazi verilmesine taraftar mıdırlar?

Cevap: Osmanlı sınır dışında oluşmuş bir Ermenistan’ı memnuniyetle görürüz.

Soru: [Parlamento] Seçimler[in]den sonra Millî Teşkilât (AvRMHC) kaldırılacak mıdır?

Cevap: Millî Teşkilât’ın millî iradeyi egemen kılmaktaki amacı, Mebûsan Meclisinin (parlamentonun) toplanarak yasama hukukuna ve kontrol vazifesine [her türlü yabancı gücün etkisinden uzak bir şekilde] tam bir emniyet ve serbestî ile fiilen sahip olmasıyla gerçekleşecektir. Millî Meclis’in (parlamentonun) her türlü taarruz (saldırı-tecavüz) ve müdâhaleden korunmuş bir şekilde tam bir ciddiyetle vazifelerini yapmaya başladıktan ve bu [durum] da fiilen doğrulandıktan sonra [Millî Teşkilatın – AvRMHC’nin] bugünkü faaliyet tarzında varlığını devam ettirmesine sebep kalmamış olacağından, Millî Teşkilât (AvRMHC)Tüzüğü gereğince çalışmalarına son verecektir.”

Sualler ve Cevapların Analizi…

Le Temps gazetesi muhabirinin “[Millî Teşkilatın] Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinden pek sınırlı şekilde [Ermenistan’a] bir miktar arazi verilmesine taraftar olup-olmadığı” sinsice bir sual idi. Zirâ 26 Mayıs 1918 tarihinde kurulmuş olan Ermenistan Cumhuriyeti’nin ve diasporadaki Ermenilerin I. Dünya Savaşı sonrasında Karadeniz’den Akdeniz’e, Karabağ dağlarından Suriye’ye kadar olan sahayı içine alan bir Büyük Ermenistan hayali vardı. Savaşın mağlubu olan devletlerle imzalanacak barış antlaşmalarının şartlarını belirlemek üzere savaşın galibi olan ülkelerin 18 Ocak 1919 tarihinde açtıkları Paris Barış Konferansı’nda da İtilaf Devletleri, sınırları bu denli geniş olmasa da genişletilmiş bir Ermenistan projesine destek veriyordu. Böylesi bir projenin gerçekleşmesi Osmanlı Devleti’nin doğusunda da kayda değer ölçüde toprakları içine almaktaydı.

Le Temps gazetesi muhabiri, Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal’e (Paşa’ya) yönelttiği bahse konu suali ile, kibar bir şekilde, Millî Teşkilatın, Erzurum Van, Bitlis vilayetlerinden bir miktar arazinin Ermenistan’a verilmesine razı olup-olmadığını sormaktaydı. Mustafa Kemâl (Paşa) de bu sinsi suale “Osmanlı sınır dışında oluşmuş bir Ermenistan’ı memnuniyetle görürüz.” diyerek ustaca cevap vermiştir.

Muhabirin “[Parlamento] Seçimler[in]den sonra Millî Teşkilâtın kaldırılıp-kaldırılmayacağına” ilişkin sualine de Mustafa Kemal (Paşa) ustaca ve herhangi bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde cevap vermiştir.

Padişah’ın Olumsuz Tutumu…

Amasya’da imzalanan protokollerle İstanbul Hükûmeti, [Damat Ferit Paşa Hükûmeti zamanındakinin aksine] Anadolu’daki hareketi “isyan” olarak suçlamaktan vazgeçmiştir. Ne var ki, saltanatının ikbâlini İngiltere’nin merhametine sığınarak ehven-i, şer kabilinden bir barış anlaşması kotarmaya bağlamış olan ve barış antlaşmasına giden süreçte bilhassa da İngiltere ile bir maraza çıkmasını istemeyen aciz hâldeki Sultan Vahdettin’in millî harekete olumsuz tutumu yüzünden Sadrazam Ali Rıza Paşa’nın kısa sürede istifa etmek zorunda kalışı (04.03.1920) ve millî bütünleşmeyi önlemek için pusuda bekleyen işgâl güçlerinin yeni baskı hareketlerine girişmesi, İstanbul ile Anadolu’nun birlikte atabileceği adımları, daha başlarken sonuçsuz kılmıştır.

Yeni Bir İktidar Gücü…

Mondros Mütarekesi (30.10.1918) hükümlerinin uygulanmasıyla birlikte Anadolu’da iki iktidar odağı oluşmuş olup bunlardan biri Sultan’ın yetkilendirdiği ve Meclisin güvenoyuna sahip meşrû iktidar, diğeri ise işgâl kuvvetlerinin oluşturdukları yabancı güç odağıdır.

Amasya Tamimi ise yeni bir iktidar gücünün ilk habercisidir. Nitekim bu yeni güç odağı üç-dört aya kalmadan Mustafa Kemâl Paşa liderliğinde Anadolu’da dolaşan yabancı temsilcilerle ve İstanbul Hükûmeti ile ayrı ayrı masaya oturma becerisi göstermek suretiyle kendisini kanıtlamıştır.

Erzurum Kongresi (23.07-10.08.1919) ile Sivas Kongresi (04.11.09.1919) ve onlar adına hareket eden Temsil Heyeti, millî direnişin sivil ve askerî kuvvetlerini teşkilatlandırmak ve yönetmek üzere fiilen sahnede yerini almıştır.

Sonuç…

Bu anlamda Amasya Görüşmeleri’nde kabul edilen “Amasya Protokolleri”; vilayetlerin seçilmiş temsilcilerinden oluşan Sivas Kongresinden destek alan milliyetçilerin, İstanbul’daki hükûmetle “protokol” yapabilecek kadar güçlendiklerini tescil eden tarihî belgelerdir.

Kısa sürede oluşan Anadolu’daki bu fiilî güç odağı, Ankara’da toplanan TBMM (23.04.1920) ile “kurucu iktidar” niteliği kazanmış; kendi yasama, yürütme ve yargı organlarına da kavuşmuş; bu organlar ile de Anadolu’da iktidar büyük ölçüde Mustafa Kemâl Paşa’nın liderliğindeki milliyetçilerin kontrolüne geçmiştir.

Mukâyeseli okumalar yapıldığında Millî Mücadele‘nin karmaşık askerî ve siyasi süreçler içerdiği, bu süreçlerin de bu kutlu mücadelenin siyasî ve asker liderliğinin Mustafa Kemâl Paşa tarafından ne denli ustaca ve dirayetle yürütülmüş olduğu görülecektir. Bu ustaca ve dirâyetli politik ve askerî liderlik, Millî Mücadelenin zaferle taçlanmasında da başat bir işlev görmüştür.

Şanlı Millî Mücadele‘yi uygun vesilelerle anlatmaya devam edeceğiz.

Not: Konuya ilişkin sonraki gelişmeler de zaman zaman okuyucularla paylaşılacaktır.

© 2025. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

SON NOT

[1] Diplomasi ve siyaset alanında “protokol” kelimesi literatürde, “görüşmeler sonunda üzerinde anlaşmaya varılan konuları kapsayan ama henüz üzerinde tüzel kesinlik kazanmamış belge” olarak tanımlanmaktadır. Bu sözcük, aynı ülke içinde iki gücün yetkili temsilcileri arasında görüşmeler sonucu düzenlenip karşılıklı birtakım yükümlülükleri gösteren “sözleşme tutanağı” anlamına da gelmektedir.

KAYNAKLAR

Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş Yayınları, İstanbul 1980; Hikmet Özdemir, “Amasya Mülakatı”, https://ataturk ansiklopedisi.gov.tr/bilgi/amasya-mulakati/, Erişim Tarihi: 18.10.2025; Hikmet Özdemir, Amasya Belgelerini Yeniden Okumak, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2010; Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1997; Mustafa Kemâl Atatürk Nutuk, Biz Bize Basın Yayın Eğitim Hiz. San.Tic.Ltd.Şti., Ankara 2007; Zekeriya Türkmen, “Ali Rıza Paşa Hükümeti Kuva-yı Milliye İlişkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Yıl: 2000, Cilt: 16, Sayı: 46, https:// dergipark.org.tr/tr/pub/aamd/ issue/ 54908/ 752494, Erişim Tarihi: 28.10.2025.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Paksoy Arşivi