
İrfan Paksoy
Derviş görünümlü bir casus-1
GİRİŞ…
Bugünkü makalemin konusu lisana özel bir yatkınlığı olan, on iki dil bilen, Hristiyanlık ve Musevîlik hakkında detaylı bilgiler sahibi bir Macar Yahudisi, oryantalist ve İngiliz Casusu olan Arminius Vambery (1832-1912) hakkında olacak…
İLK YILLARI…
Fakir ve dindar bir Yahudi ailenin oğlu olarak dünyaya gelen ve gençliğinde ayağında çıkan bir yaranın ardından aksak kalan Vambery, manastırda teoloji eğitimi görmüş, buradaki eğitimi esnasında çok iyi bildiği Macarcaya ilaveten İbranice, Almanca ve Latince öğrenmiş, eğitimine devam etmek için St. Petersburg’a gitmiş, öğretmen olarak çalışmaya başlamış, St. Petersburg’dan Budapeşte’ye gelmiş burada kaldığı sürede de dil öğrenmeye devam etmiş ve Rusça, Danca (Danimarkaca), İtalyanca Farsça ve İspanyolca dillerini öğrenmiş, Latince ve aynı zamanda etnografya ve filoloji alanlarında da araştırmalar yapmış, Budapeşte’den sonra Viyana’ya gitmiş, Viyana’da kaldığı süre içerisinde Türkistan’a gitme hayali ağır bastığından İstanbul’a gelmiş, burada kaldığı dönemde Türkçe ve Arapçayı da iyi bir şekilde öğrenmiş, İslam teolojisi eğitimi de almıştır.
İSTANBUL’A GELİŞİ…
Macar halkının Asya kökenlerini bulmak arzusu ve gerekçesiyle Vambery’nin 1857 yılında deniz yoluyla İstanbul’a gelirken gemide (1868-1876 döneminde “Mecelle” olarak adlandırılan Osmanlı Medenî Kanunu’nu derleyecek olan heyetin başkanı) Ahmet Cevdet Paşa’nın babası Hacı İsmail Ağa ile tanışmış olması kendisi için büyük bir şans ve fırsat olmuş, bu sayede İstanbul’da fazla bir yabancılık çekmemiş ve kendisini kolaylıkla ilmî bir çevrenin içerisinde bulmuştur.
Vambery, çoktan cazibesine kapıldığı ve büyüsünü çözmeye çalıştığı “Doğunun”, dünyanın en gizemli şehirlerinin başında gelen “iki kıtada” bulunan “yegâne şehir” özelliğine sahip İstanbul’un da etkisiyle Doğunun bir mensubu olma düşüncesini hayata geçirerek “Doğulu bir kimliğe” bürünür.
Görünürde “Şarklı” olsa da gerçekte “Garplı” hüviyetini zedelemeyen Vambery, hayalini kurduğu şeyleri gerçeğe dönüştürmek için Türkçeye duyduğu ilgi artarak devam etmekteydi.
Bu ilmî çevre içesinde bilgi ve zekâsıyla dikkat çeken Vambery, (iki kez Osmanlı Hâriciye Nâzırlığı yapmış diplomat ve devlet adamı) Sadık Rifat Paşa’nın [1] aile dostlarından Hacı Reşit Efendi ile tanışmış ve O’ndan aldığı dersler ile Türkçesini çok iyi bir seviyeye getirmeyi başarmıştır.
Aynı çevrenin sağladığı imkânlarla aralarında Mithat Paşa’nın da bulunduğu üst düzey bürokratlarla tanışma fırsatını yakalamıştır. Zamanla içerisinde bulunduğu ilmî çevre gittikçe genişleyen Vambery, aynı zamanda siyasî ve üst düzey bürokratlarla da aynı ortamı paylaşmaya başlamış ve Osmanlı Devleti’nde reformların yoğunlaştığı ve uygulamalarının hayata geçirilmesinde sıkıntıların yaşandığı bir ortamda olaylardan haberdar olmaya başlamış ve yorumlar yaparak düşüncesini de çevresi ile paylaşma imkânı bulmuştur.
Bu süreçte Türkiye’de yenileşme çabalarının başlangıcı bağlamında önemli olan ve Tanzimat’a karşı ilk tepki olduğu kabul edilen Kuleli Vakâsı’nın (1859) [2] sorumluları arasında 3. Ordu’da Tümen Komutanı Hüseyin Daim Paşa’nın olduğu kanaatini taşıyanlar arasında Vambery de bulunmaktaydı. Çünkü Vambery, İstanbul’da o günün şartlarında “bir lisan, bir insan” ilkesiyle bürokrat ve seçkinler, özellikle “İstanbul Beyefendileri” arasında bir üstünlük ölçüsünün yanı sıra itibar göstergesi olarak baş gösteren dil öğrenme çabalarından dolayı birçok bürokratla olduğu gibi Hüseyin Daim Paşa’yı da yakından tanıma fırsatı bulmuştu. Zira Hemşerisi Macar kökenli İsmail Paşa aracılığıyla özel hoca olarak Hüseyin Daim Paşanın konağında yaşamaya başladıktan sonra kendisine bizzat Paşa tarafından “Reşid Efendi” ismi verilmişti.
Hüseyin Daim Paşa’nın oğluna Fransızca dersleri veren Vambery, bu sayede İstanbul ulemâsı ve üst düzey bürokratlar ile temaslarını artırma ve ilişkilerini geliştirme imkânına dair önünde “yeni kapılar” açılmaya başlamıştır. Hatta konakta tanıştığı Şeyh Ahmet ile ilişkilerini ilerletir ve ondan Farsça dersleri alır. Şeyh Ahmet’in kendisine çok iyi davranmasını Vambery, İslamiyet’e geçişini sağlama gayreti olarak yorumlamıştır. Kendisi de Şeyh Ahmet’ten çok etkilenmiştir. Daha yirmi yedi yaşında Türkler ile Macarların akrabalığı üzerinde fikirler yürütmeye başlayan Vambery, bu sayede kendini İstanbul’da bulmuş ve Mithat Paşa’ya Fransızca, Hâriciye Eski Nâzırlarından Sâdık Rifat Paşa’nın oğluna da tarih, coğrafya ve Fransızca dersleri vermiştir.
Bir “dil dâhisi” olan Vambery, Sultan Abdülmecit tarafından bu kabiliyetinden dolayı “iltifat-ı hümâyun” ile ödüllendirilmişti.
Not: Devam edecek
© 2025. Bu makalenin/yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SONNOTLAR
[1] Sadık Rifat Paşa (1807-1857): İki kez Osmanlı Hariciye Nazırlığı yapmış diplomat ve devlet adamıdır.
[2] Kuleli Vakası: Eylül 1859 ayında İstanbul'da Sultan Abdülmecit ve yönetime karşı silahlı eylem hazırlığında olan bir cemiyet ortaya çıkarılmıştı. Padişaha karşı bir suikast tertiplenerek yönetimi değiştirmeyi amaçlayan cemiyet, Süleymaniyeli Şeyh Ahmet adında bir medrese hocası tarafından Nisan-Mayıs 1859 tarihinde kurulmaya başlanmıştı. Bu cemiyete göre Padişah ortadan kaldırıldığı takdirde onun bünyesine gelişme fırsatı bulan ıslahat hareketleri yok edilmiş olacaktı. Sanıklar Kuleli kışlasındaki mahkemelerinin sonucunda muhtelif cezalar almışlardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.