Her yıl sonbahar geldiğinde, teknoloji dünyasının en büyük olaylarından birine tanıklık ediyoruz: yeni iPhone'un tanıtımı. Milyonlarca insan, aylar öncesinden başlayan ve çok merak edilen sızıntılarla ve beklentilerle bu anı bekliyor. Bu sadece bir telefon lansmanı değil, aynı zamanda tüketim çarkının en hızlı döndüğü anlardan biri. Her yeni model, bir önceki modelin eksik ve yetersiz olduğu algısını güçlendiriyor. Daha iyi bir kamera, daha hızlı bir işlemci, daha parlak bir ekran... Oysa elimizdeki cihazlar, çoğu zaman hâlâ tüm ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek düzeyde.
Türkiye gibi ekonomik zorlukların yaşandığı ülkelerde, bu döngü daha da karmaşık bir hal alıyor. Bir iPhone'un fiyatı, asgari ücretin çok üzerinde olabiliyor. Bu durum, "değer mi, değmez mi?" sorusunu sadece teknik özellikler üzerinden değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir bağlamda düşünmemizi gerektiriyor. Yeni bir telefon almak, sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir statü göstergesi, bir sosyal kabul aracı haline gelebiliyor. Bu yüzden, insanlar bu cihazlara sahip olmak için çok büyük fedakârlıklar yapabiliyorlar.
Bu noktada, herkesin kendine dürüstçe sorması gereken bir soru var: Bu yenilikler gerçekten hayatımı kolaylaştırıyor mu, yoksa sadece bir anlık tatmin duygusu mu sağlıyor? Telefonunuzun sunduğu teknolojik imkânlar, günlük hayatınızdaki ihtiyaçlarınızı ne kadar karşılıyor? Belki de bu soruların cevapları, bizi o anlık heyecan ve hevesin ötesine taşıyarak daha bilinçli kararlar vermeye yönlendirecektir.
Unutmamalıyız ki teknoloji, hayatımızı kolaylaştırmak için var. Ancak, bu kolaylığın peşinde koşarken, bizi tüketime zorlayan ve aslında ihtiyacımız olmayan şeylere yönlendiren bu büyük çarkın farkında olmalıyız. Her yeni modelle birlikte gelen "eksiklik" hissiyle mücadele etmek, belki de modern dünyanın en büyük zorluklarından biri.
Yani demem o ki teknoloji akımına kapılmadan ayağınızı yorganınıza göre uzatın ki sonunda sıkıntı yaşamayın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.