
İrfan Paksoy
İstanbul’un işgâline giden süreç-2
GENEL
Geçmişi bilmeden bugüne dair doğru kararlar almak mümkün olmadığı gibi geleceğe dair sağlıklı öngörülerde bulunmak da mümkün olmayacaktır. 105 yıl önce 16 Mart 1920 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, İtilaf Devletleri tarafından işgâl edilmişti. Bugünkü makalem de altı bölümden ibaret bu konuya ilişkin makale dizisinin ikinci bölümü olacak.
SAMSUN’A ÇIKIŞ…
Mondros Mütârekesi [1] sonrasında adeta kalmayan devlet otoritesi nedeniyle bölgede bağımsız bir devleti kurma hevesleri daha da artan Karadeniz Bölgesindeki Rumların bölgede çıkardıkları karışıklığa son vermek ve böylece İngiltere’nin (Mütârekesi’nin 7. maddesine [2] dayanarak) bölgeyi işgâl etmesini önlemek üzere 9. Ordunun Müfettişi olarak geniş yetkilerle bölgeye görevlendirilen Mustafa Kemâl Paşa, İzmir’in Yunanlılar tarafından 15 Mayıs 1919 tarihinde işgâlinin ertesi günü, maiyetiyle birlikte İstanbul’dan ayrılıp 19 Mayıs’ta Samsun’a geldi.
YENİ BİR DÖNEM VE ANLAMI…
Mustafa Kemâl Paşa’nın Samsun’a gelmesi, Türk siyasî hayatında yeni bir devrin başlangıcının işaretidir. Bu tarihten itibaren ülke adeta iki parçaya bölünmüş; bir tarafta her türlü zillete katlanarak Müttefiklerle iş birliği hâlinde olan İstanbul Yönetimi, diğer tarafta da ülkenin toprak bütünlüğünü ve millî bağımsızlığı korumak maksadıyla Anadolu’da mücâdeleye başlayan Mustafa Kemâl Paşa ve onun etrafında toplananlar yer almıştır.
BİR MİLLÎ STRATEJİ BELGESİ…
Samsun’da bir süre kalan Mustafa Kemâl Paşa 12 Haziran’da Havza (Samsun) yoluyla Amasya’ya geçer ve orada Eski Bahriye Nâzırı Rauf (Orbay) Bey, Ankara’da konuşlu 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve Sivas’ta konuşlu 3. Kolordu Kumandanı Miralay (Albay) Refet (Bele) Bey ile buluşup onlarla toplantılar yaptı.
Görüşmeler sonunda, Mustafa Kemâl Paşa’nın önceden hazırladığı prensipleri kapsayan bir metin üzerinde anlaşma sağlandı.
Toplantılara katılamayan Konya’da konuşlu 2. Ordunun Müfettişi olan Mersinli Cemal Paşa ve Erzurum’da konuşlu 15. Kolordunun Komutanı olan Kâzım Karabekir Paşa’nın da görüşleri alındıktan sonra bazı düzeltmelere uğrayan metin, 21/22 Haziran gecesindeki son toplantıda kesin şeklini aldı.
Millî Mücâdele için bir strateji belgesi niteliğinde olan ve Amasya Genelgesi olarak bilinen bu kararlar, 22 Haziran 1919 tarihinde ülke sathındaki askerî ve mülkî erkâna telgrafla bildirilir.
MİLLÎ MÜCÂDELEDE HEYET-İ TEMSİLİYE DÖNEMİ…
Amasya’dan sonra, Rauf Bey ile birlikte, Sivas ve Erzincan üzerinden Erzurum’a giden ve İngilizlerin İstanbul Hükûmeti nezdindeki baskısı sonucu 8/9 Temmuz 1919 gecesi askerlikten ayrılmak zorunda kalan Mustafa Kemâl Paşa, Doğu Vilayetlerini de içine alan genişletilmiş bir Ermenistan tehdidine karşı yapılan ve 24 Temmuz 1919 tarihinde de Erzurum’da toplanan Doğu vilayetleri temsilcilerinin kongresine katılır ve kongreye başkan olur.
Onun ustaca yönetimi sâyesinde, Erzurum Kongresinin 7 Ağustos 1919 tarihinde yayımlanan beyannâmesi Amasya Genelgesi’ne uygun olarak hazırlanır.
Erzurum Kongresinin aldığı en önemli karar, daha sonra Misak-ı Millî olarak tanınacak olan demecin ilk nüshasını hazırlamış olmasıdır.
RAWLINSON’UN ÖNGÖRÜSÜ…
O tarihte Erzurum’da bulunan Mütâreke denetim subayı İngiliz Yarbay Rawlinson, rüzgârın hangi yönden esmekte olduğunu fark edip, Türk milliyetçilerinin gelecekte büyük bir İslam Cumhuriyeti kurma ihtimâli olduğunu Londra’ya bildirmişti.
PARİS’TE AŞAĞILANMA VE KOVULMA…
6 Haziran 1919 tarihinde Paris Konferansına [3] katılmak üzere Fransa’ya giden Damat Ferit Paşa başkanlığındaki Osmanlı Heyetine yapılan muamele, tüm millî duyguları ayaklar altında alırcasına ve emsâli görülmemiş bir şiddette olur. Paşa, Paris’teki müzâkereler esnasında Fransa Başbakanı Clemenceau ve İngiltere Başbakanı Lloyd George tarafından da aşağılanmaya mâruz kalır. Osmanlı temsilcilerinin, Clemenceau tarafından Fransa’da istenmeyen kişi ilan edilmesi üzerine 4 Temmuz 1919 tarihinde Osmanlı Heyeti Paris’ten ayrılır. Paşa ve heyet üyelerinin Fransa’dan kovulması İstanbul’da çok kötü bir hava yaratır.
Not: Devam edecek
© 2025. Bu makalenin/yazının içeriğinin telif hakları, yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SON NOTLAR
[1] Mütâreke ya da silah bırakışması, devletler hukukuna göre, kesin barış antlaşması yapılıncaya kadar yürürlükte olabilecek bir belgedir. Mütâreke, hukuk açısından savaşın kesinlikle sona erdirilmesine varmayabilir. Bu bakımdan ordu için terhis ve silahsızlanmaya ait hükümlerin bulunmaması gerekir.
[2] Mondros Mütârekesi’nin 7. Maddesi, İtilaf Devletlerinin, Osmanlı ülkesinde kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgâl edebilmelerini öngörmekteydi. İngiltere’nin isteği ve zorlamasıyla Mondros Mütârekesi’ne dahil edilen bu madde İtilaf Devletleri’nin Mütâreke sonrasında Osmanlı topraklarına ilişkin saklı niyetlerini hayata geçirmesi konusunda elini rahatlatacaktır. Mütarekeye rağmen İngilizlerin, Osmanlı Devleti’nin başkentini işgâl etmeleri Mütârekeyi ne denli keyfî olarak yorumladıklarını da göstermektedir.
[3] I. Dünya Savaşı'nı sona erdiren antlaşmaların hazırlandığı uluslararası bir konferans olan Paris Barış Konferansı 18 Ocak 1919 tarihinde açılmıştır. Konferansa İttifak Devletleri ile savaşmış veya onlara savaş ilan etmiş Müttefik, kısmen Müttefik ve ortak devlet gibi farklı gruplara ayrılmış 32 devletin temsilcileri katılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.