Sosyal çöküşü, kültürel değişimi nasıl engelleyebiliriz?

Bugüne kadar Türk toplumunda görülmeyen, istenilmeyen, arzu edilmeyen hayat tarzları, gayri ahlaki, gayri insani anlayışlar, gösteriş, teşhir için paranın esiri olma, para için her şeyi yapabilme, kendine bir kimlik arayışında olup da bunun içinde her türlü rezilliği yapma, adaleti, hürriyeti, bütün insani değerleri bünyesinde barındıran Türk milletinde hızlı bir şekilde yayılmaya başladı.

Sadece bir kesimi, bir sınıfı, bir zümreyi kesinlikle kast etmiyorum. Muhafazakârından, sosyal demokratına, dindarından, din düşmanına, parti, ideolojik ve sosyolojik ayrım gözetmeksizin bütün toplumu kastediyorum.

Dini ritüelleri kullanan, kimlik bunalımı yaşayan, gösteriş ve teşhir derdinde olan muhafazakârların, haramı helal, günahı sevap göstermenin yarışına girdiği bir dönemde, toplumun temeline dinamit koyarken, ülkeye varlık ve beka sorunu yaşatan kesimle aynı çizgide olduklarını göremeyecek kadar kör durumdalar veya yaptıklarının sonuçları umurlarında bile değil.

Biraz daha ileri gidelim; din, iman, Kur’an, sünnet, milli ve manevi değerleri yaşamayı ve yaşatmayı kendilerine şiar edinen kesimler bile, bilerek veya bilmeyerek bu sosyal çöküşü hızlandırmaktadırlar. İnandıkları gibi yaşamayıp, yaşadıkları gibi inanmaya başlamışlardır.

Problemin adını net koyalım! Savaşların yayılması, katliamlar, soykırımlar, üçüncü dünya savaşının çıkması vb. Bunların hiçbirisi sosyal çöküntü, kültürel değişim kadar tüyler ürpertici değildir. Bu bir milletin tek bir kurşun atmadan bir başka millete dönüşmesidir. Köleleştirilmesidir. Beyinlere pranga vurulmasıdır. Özetle “mankurt” kafalar haline gelmesidir.

Bir milleti istediğin gibi kullanmak, kendi değerlerine hizmet etmesini sağlamak, soykırımdan daha vahşi, daha alçakça, daha korkunçtur.

Ensest ilişkilerden, bebeklere, çocuklara tecavüze varıncaya kadar, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetten, cinayetlerden, yeni doğan bebekleri katledinceye, hırsızlık, yolsuzluk, her türlü saldırganlığa varıncaya kadar her gün onlarcasını görüyor, duyuyor ve okuyoruz.

Ve maalesef başörtü dini bir vecibe olmaktan çıkarak, kimlik arayışı içinde olanların, kendi gerçek duygularını gizleme örtüsü haline gelmiştir. Muhafazakâr eğlence partilerinde neler yaşandığına bakarsak ne söylemek istediğimiz daha net anlaşılacaktır.

Bırakın başka şeyi, siz para için bebeklerin öldürülmesini neyle izah ediyorsunuz? Hem de bunu yapan, insan hayatını kurtarmaya yemin eden doktor müsveddeleri. Bu geldiğimiz son nokta, bize, “bu milletin evlatları ne ara, nasıl bu hale geldi?” Sorusunu sordurttu.

Yukarıda sadece ve sadece küçük bir kısmını ifade etmeye çalıştığımızın alçaklıkların hangisi bizim kültürel değerlerimizdir. Milli ve manevi hayatımızı izah eder. Biz düne kadar bunların hepsini kokuşmuş Batı kültüründe görür kendimizle övünürdük. Şimdilerde ise biz onları fersah fersah geçtik.

Peki, ne yapalım?

Duvarda asılı duran Kur’anı indirelim. Adını kullanarak rant sağlamak yerine, Kur’anı yaşayan insanlar olma gayreti içine girelim. Resulullah’ın her bir sözünü kendimize şiar edinelim. Bunu önce kendi ailemizden, çocuklarımızdan başlayalım. “Bir kere günah işlemekten bir şey olmaz, tövbe ederiz olur biter” anlayışından vaz geçelim. Bunun alışkanlık haline geleceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. İnandığımız değerleri kendimize göre değil de, Kur’an ve sünnetin hükümlerine göre belirleyelim.

Çocuklarımızda veya kendimizde kötü alışkanlıklar varsa suçluyu kendi dışımızda aramaktan vaz geçelim.

Hukukun üstünlüğü mutlaka sağlanmalı, idam mutlaka geri gelmeli, cezalar kesinlikle caydırıcı olmalı, hayat hakkı tanımayanların, hayat hakkı olmamalı.

Öğretmenlerimize bu çöküşün en büyük sorumluları olduklarını hatırlatmak isterim. Kendi milli değerlerimiz yerine, Batı kültür ve değerlerini övmeye devam ettiğiniz sürece, bu çöküşe, bir milletin yok oluşuna çanak tutuyorsunuz demektir.

Ve devlet… Devlet, devlet olduğunu hissettirmezse, yöneteceği bir milletin olmayacağını bilmeli. Ateşten gömlek giyen yöneticiler, sorumluluklarından kaçmayarak gereğini yapmalıdırlar.

Yok oluşa giden yıkılışı durdurmak, yok oluş harekatını yücelik harekatına çevirmek ancak ve ancak, samimi, ihlaslı, yüreğini ortaya koyan, Kura’ni bir hayat yaşayan inançlı kadroların mücadelesi ile mümkündür.

“Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki; “Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.” Bakara 120

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmet TAŞ Arşivi