Okullar açılırken: Çocuklarımız için eğitim ve yaşam alanı

Yeni bir eğitim-öğretim yılı başlıyor. Türkiye genelinde yaklaşık 19 milyon öğrenci ve 1 milyon öğretmen, okul sıralarında buluşacak. Bu tablo, ülkemizin geleceğinin en önemli yatırımı olan eğitimin büyüklüğünü ve sorumluluğunu gözler önüne seriyor. Veliler olarak en büyük arzumuz, çocuklarımızın hem bilgi hem de değerlerle donanmış, sağlıklı, mutlu ve özgüvenli bireyler olarak yetişmesidir. Ancak unutmamak gerekir ki okul, yalnızca derslerin işlendiği bir mekân değil; aynı zamanda çocuklarımızın yaşamı tanıdığı, karakterini inşa ettiği bir sosyal öğrenme alanıdır.

Eğitim, Yalnızca Akademik Değildir

Çocuğumuzun iyi bir okulda okuması, kaliteli kırtasiye malzemeleriyle donatılması, şık kıyafetler giymesi elbette önemlidir. Fakat nitelikli eğitim, yalnızca bu maddi imkânlarla sınırlı değildir. OECD’nin Eğitim 2030 Raporu’na göre, öğrencilerin gelecekte başarılı olmalarını sağlayacak en kritik faktörler; problem çözme, iletişim kurma, empati geliştirme ve işbirliği yapma becerileridir. Yani sınıfın atmosferi, öğretmenin yaklaşımı ve arkadaşlık ilişkileri, ders kitapları kadar belirleyicidir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 verileri de bu noktada dikkat çekicidir: Yapılan araştırmalarda öğrencilerin akademik başarılarının %40’ının okul iklimiyle bağlantılı olduğu ortaya konmuştur. Çocuk, kendini güvende ve değerli hissettiğinde öğrenme sürecine daha kolay katılır, üretkenliği artar ve yeteneklerini daha rahat sergiler.

Okul: Küçük Bir Hayat Alanı

Okul, yalnızca bilgilerin aktarıldığı bir yer değil, hayatın küçük bir provasını sunan bir yaşam alanıdır. Çocuklarımız orada ilk arkadaşını bulacak, ilk yenilgiyi tadacak, ilk heyecanı yaşayacak; zaman zaman kırılacak ama yeniden ayağa kalkmayı da öğrenecektir. Psikologların ifadesiyle bu deneyimler, çocukların duygusal dayanıklılığını (resilience) artırır.

Veliler olarak en büyük yanılgımız, çocuklarımızın hayatlarına fazla müdahale etmek ve onların adına kararlar vermektir. Oysa her birey gibi çocuklarımızın da kendi yolunu bulmaya ihtiyacı vardır. “Akan su yolunu bulur” misali, biz ebeveynlerin görevi yolları kapatmak değil; gerektiğinde rehberlik etmek, bazen de kenardan izleyerek güvenli bir alan oluşturmaktır.

Akran Zorbalığı: Sessiz Bir Tehdit

Son yıllarda eğitim ortamlarında en çok tartışılan konulardan biri de akran zorbalığıdır. UNICEF verilerine göre dünya genelinde her 3 öğrenciden 1’i okul hayatında en az bir kez zorbalığa maruz kalmaktadır. Türkiye’de ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 raporuna göre bu oran %15 seviyesindedir.

Zorbalık yalnızca fiziksel şiddet değil; dışlama, alay etme, küçümseme ya da dijital ortamda yapılan siber saldırılar şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. Velilerin bu konuda en sık düştüğü hata ise çocuklarını koşulsuz savunmak ya da görmezden gelmektir. “Benim çocuğum yapmaz” anlayışı, hem sorunun çözümünü geciktirir hem de diğer çocukların mağduriyetini artırır.

Bu noktada yapılması gereken, okul yönetimiyle işbirliği yapmak, diğer velilerle iletişim kanallarını açık tutmak ve çocukların hislerini önemsemektir. Zira yapılan araştırmalara göre, çocukların yaşadığı sorunlarda ebeveynleri tarafından dinlenmek ve anlaşılmak en büyük güven kaynağıdır.

Sağlıklı İletişim, Sağlıklı Nesiller

Çocuklarımızın arkadaşlık ilişkilerinde zaman zaman sorunlar yaşaması son derece doğaldır. Küçük tartışmalar veya anlaşmazlıklar, onların sosyal gelişiminin bir parçasıdır. Ancak veliler bu süreçlerde taraf olmamalı, itham edici tutumdan uzak durmalıdır. Kamera kayıtları, öğretmen gözlemleri ve tarafsız bilgiler olmadan yapılan suçlamalar, çözümü zor yeni problemler doğurabilir.

Ebeveynlerin çocuğuyla kurduğu iletişim de bu noktada belirleyicidir. “Ben çocuğumla arkadaş gibiyim, her şeyini paylaşır” yaklaşımı çoğu zaman doğru görünse de, çocuğun kendi akran grubunda özel alan yaratma ihtiyacını engelleyebilir. Çocuklar, anne babasının dışında da kendini ifade edebileceği güvenli ilişkilere ihtiyaç duyar.

Geleceğe Güvenle Bakan Çocuklar İçin

Okullar açılırken hepimizin ortak dileği, çocuklarımızın yalnızca akademik açıdan değil; mutlu, sağlıklı, özgüvenli bireyler olarak yetişmesidir. Bunun yolu, okulun sadece bir eğitim yuvası değil, aynı zamanda sevgi ve güven ortamı sunan bir yaşam alanı olduğunun farkına varmaktan geçmektedir.

Bugün sınıf sıralarına oturan çocuklarımız, yarının öğretmenleri, doktorları, mühendisleri ve sanatçıları olacak. Onların gözlerindeki heyecanı söndürmemek, öğrenme arzusunu beslemek, biz velilerin, öğretmenlerin ve toplumun ortak görevidir. Çünkü eğitim, yalnızca geleceğe hazırlık değil; aynı zamanda bugünü anlamlı ve değerli kılma sürecidir.

Saygılarımla …

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adem Öztürk Arşivi