Toplumsal hafıza, "ölüm oteli"ni unutur mu?

Sanayinin, teknolojinin, bilişim ve iletişim araçlarının başdöndürücü bir şekilde gelişimi, insan hafızasının yeteri kadar güçlü olmadığı gerçeğini ortaya koymuştur.

Teknolojik hafızanın, insan hafızasını ele geçirmesi tehlikesi karşısında, insanın bununla mücadele etmesi çok zorda olsa, hayatını devam ettirmek için bu mücadeleyi yapmak zorunda.

İnsan hataları yüzünden katliam gibi toplu ölümler olmaktadır. Ve biz bu ölüm nedenlerini çok kısa sürede unutuyoruz veya unutturuluyoruz.

İnsanlar göçebe hayatından yerleşik hayata geçtiği günden bu güne kadar, toplu yaşamak ve bunun sorumluluklarını bilmelerine rağmen yerine getirmemektedirler.

O halde toplumsal hafızamızı canlı tutmanın yollarını aramak, bunu hayatımıza geçirmek zorundayız.

Konakladığımız otel, motel, kamp ve benzeri yerlerde, oturduğumuz evlerde, sitelerde, eğitim yuvalarımız da, okullar da, yurtlar da, dershaneler de, seyahat ettiğimiz toplu ulaşım araçları bu ve buna bender bütün yerler de, gerekli denetim belgelerinden tutun da kendi alacağımız tedbirlere varıncaya kadar, her türlü tedbir ve önlemlerin alındığını, şahsımızı ilgilendiren konularda da kendimizin bunlara uymamızın şart olduğu gerçeğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekir.

Çıkarırsak ne olur?

Yangın, sel felaketi ve deprem gibi doğal afetlerde, yüzlerce, binlerce insanımız ölür, ilk günlerde ağlarız, üzülürüz, kahroluruz, lanetler savururuz, sorumlular hesap versin, vermeli, verecek gibi son derece iddialı sözler söyler, nutukları atarız. Sonra unutur gider hayatımıza bakarız. Ta ki benzer bir felaket başımıza gelinceye kadar. Doğal afetler bize hatırlamamızı sağlar ama sonra aynı döngü başlar.

Peki ne yapalım?

Arabamızı iki yılda bir zorunlu araç muayenesine götürüyor muyuz? Konulan trafik kurallarına uymak zorunda değil miyiz? Zorunlu trafik sigortası yaptırmıyor muyuz? Toplu yerlerde yiyeceğimiz yemeklerin fiyatları zorunlu olarak girişe asılmıyor mu? En basitinden bir kütüphaneye girdiğimizde, "sessiz olalım" levhasını görmüyor muyuz? Peki o zaman neden toplumsal hafızamızı canlı tutmak için gerekli denetimler yapılıp, gerekli yerlere, gerekli belgelerin asılmasını zorunlu hale getirmiyoruz?

Neden toplu yaşam alanlarında, olması, yapılması gereken, önlemler, tedbirler priyodik olarak alınıp, denetlenip, herkesin göreceği yere asılmaz? Zorunlu hale getirilmez?

Elbette bu kanun koyucunun işidir. Hiç kimse kolay kolay ben şu tedbiri kendi can ve mal güvenliğim için alayım demez, derse de bu sayılıdır. Ve kolay kolayda, birçok nedenden dolayı sorgulamayız da.

Devlet, hayatın her noktasında, otelden bütün konaklama yerlerine, eğitim yuvalarından yurtlara, dershanelere, inşaat yapımından konut ve toplu konutlara, yol, su, elektrik yapım ve kullanımına varıncaya kadar, insanımızın can ve mal güvenliği için, bir dizi tedbirleri almalı ve bunları zorunlu hale getirmeli, periyodik olarak denetlemelidir. Denetleleyen, kişi, kurum veya kuruluşların açık, net adresler, imzaları olacak şekildeki belgeleri herkesin göreceği yerlere asılmalıdır ki, sen sorumlusun ben sorumlu değilim diye kayıkçı kavgası yapılmasın.

Bize düşen ise son derece basit. Gittiğimiz ve yaşadığımız yerlerde, sağımıza-solumuza bakıp olması gereken belgeleri görmek, göremediğimiz zaman sormak, cevap alamaz veya ikna olamazsak acilen ilgili yerlere bildirmek. Devlet yaptırım gücünü kullanmalı ve gereğini geciktirmeden yapmalıdır.

Peki bunları yapmazsak ne olur?

Bu güne kadar ne olmuşsa o olur. Kimse sorumluluğu üzerine almaz. Hatta suçu başkalarına atma eğilimi kolayına gelir. Tutuklamalar olur, cezalar verilir, sonra bir bakmışız dışardalar. Bir de, "Kasti sorumluluğu yoktu" diyerek aklarız. Örnek mi? Ölüm otelinde kimler tutuklandı? Veya kimler benim kusurum var diye istifa ediyorum dedi? Sadece otel çalışanları mı suçlu? Peki denetim yapmayanlar veya yapar gibi gözükenler?

Bu güne kadar olan doğal felaketlerde, hataları, yanlışlar, kusurları olanların kaç tanesi tutuklandı, kaç tanesi hale cezasını çekiyor?

O halde herkes üzerine düşeni yapmalı. Devletten vatandaşa varıncaya kadar. Hem de kimse kimseye suç atmayacak şekilde. Herkes sorumluluğunu bilmeli, sorumluluğunu yerine getirmediği zaman başına neler geleceğini de.

Unutmayalım, unutturmayalım, toplumsal hafızayı yapabildiğimiz kadar canlı tutalım. Ne ölüm otelini, ne 6 Şubat depremini ne de sel felaketlerini...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmet TAŞ Arşivi

04.17

05 Şubat 2025 Çarşamba 02:30