
Adem Öztürk
Türkiye’nin aile ve nüfus krizi: Çözüm arayışları
2100 projeksiyonunda nasıl bir TÜRKİYE hayal ediliyor?
Türkiye, aile yapısında derin ve çok katmanlı bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2023 verilerine göre doğurganlık hızı 1,51’e düşerek, nüfusun kendini yenileme sınırı olan 2,1’in altına geriledi. Evlenme oranları azalırken boşanmalar hızla tırmanıyor. Gençler evliliğe mesafeli duruyor; ilk evlilik yaşı giderek ileri yaşlara kayıyor, doğum oranları ise buna paralel olarak düşüş gösteriyor.
Bu gidişat devam ederse, Türkiye 2050 yılından itibaren azalan nüfus gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalacak. Peki, bu kritik seyir tersine çevrilebilir mi? Veriler ışığında nedenleri analiz ederek çözüm yolları arayalım.
RAKAMLARLA AİLE VE NÜFUS KRİZİ
TÜİK’in 2023 verileri, doğurganlık oranının 1,51’e kadar düştüğünü ortaya koyuyor. Oysa sağlıklı bir nüfus yapısının korunabilmesi için bu oranın en az 2,1 olması şart. Kaba evlenme hızı binde 6,63’e kadar gerilemiş durumda. İlk evlenme yaşı ise erkeklerde 28,3, kadınlarda 25,7’ye yükselmiş. Bu da son 10 yılda evliliğin ortalama 2-3 yıl ertelendiğini gösteriyor.
Geç yapılan evlilikler, ebeveynliğin de gecikmesine neden oluyor. Bu durum, doğurganlık kapasitesinin azalmasına ve artan risklerle birlikte daha sağlıksız bebeklerin dünyaya gelmesine yol açabiliyor.
Boşanmalardaki artış da dikkat çekici: 2004 yılında 91.022 olan boşanma sayısı, 2023’te 171.881’e ulaşarak %89’luk bir yükseliş kaydetti. Yaşlı nüfusun toplam içindeki oranı %10,2’ye tırmanmışken, genç nüfus oranı sadece %15 seviyesinde kaldı. Bu tablo, iş gücü kaybı, sosyal güvenlik sistemine binen yük ve demografik denge kaybı gibi ciddi sonuçlar doğurabilir.
KRİZ NEDEN DERİNLEŞİYOR?
Bu krizin arkasında yalnızca ekonomik nedenler yok; kültürel değişim de süreci besleyen temel unsurlardan biri. 2023’te genç işsizlik oranı %17,9’a ulaştı. Aynı yıl içinde enflasyon %60’ı aşarken, Türk Lirası'nın değer kaybı gençlerin gelecek planlarını sekteye uğrattı. Ev kurmak, aile geçindirmek ve çocuk sahibi olmak gitgide daha zor hale geldi.
Z kuşağı olarak tanımlanan gençler, bireysel özgürlüklerine ve kariyerlerine öncelik tanıyor. Bu kuşak için evlilik, artık geleneksel bir mecburiyet değil; çoğu zaman ertelenen ya da hiç tercih edilmeyen bir seçenek hâline gelmiş durumda.
Kadınların iş gücüne katılım oranı %35’e yaklaşsa da, bu katılım çoğu zaman çocuk sahibi olma kararını desteklemiyor. Çünkü iş-yaşam dengesi kurulamadığında, annelik kariyerle çelişen bir tercih olarak algılanabiliyor. Evlilik ise artık daha çok sorumluluk, daha çok fedakârlık ve daha büyük ekonomik yük anlamına geliyor.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: SÜRDÜRÜLEBİLİR POLİTİKALAR
Türkiye’nin bu krizle başa çıkabilmesi için kapsamlı ve kalıcı sosyal politikaların hayata geçirilmesi gerekmekte. İşte bunlardan bazıları:
1. EKONOMİK DESTEK VE İŞ GÜVENCESİ
Gençlerin evlenme ve çocuk sahibi olma yönünde cesaretlendirilebilmesi için öncelikle ekonomik güvenceler sağlanmalıdır. “İlk İş Desteği” programı ile yeni mezunlara iki yıl boyunca maaşlarının %50’si oranında devlet katkısı sunulabilir. Bu sayede genç işsizlik %15’in altına çekilebilir. Asgari ücretin yaşam maliyetine endekslenmesi de gençlerin geleceğe daha güvenle bakmalarını sağlayacaktır.
2. KREŞ AĞI VE ESNEK ÇALIŞMA İMKÂNI
Kadınların hem çalışıp hem de çocuk yetiştirebilmesi için 2026’ya dek en az 5.000 yeni kamu kreşi açılması hedeflenmelidir. Aynı zamanda yarı zamanlı ya da uzaktan çalışma modelleri yaygınlaştırılarak annelere nefes alanı kazandırılabilir. İşverenlere verilecek vergi indirimleriyle kadın istihdam oranı %40’a çıkarılabilir.
3. EVLİLİK VE DOĞUM TEŞVİKLERİ
Yeni evlenen çiftlere 500.000 TL’ye kadar faizsiz “Evlilik Başlangıç Kredisi” sunulabilir. Doğum başına 50.000 TL’lik nakit “Doğum Desteği” verilmesi, doğurganlık oranının uzun vadede yükselmesini sağlayabilir. Bu sayede 2023’te 565.435 olan evlilik sayısının 600.000’i aşması mümkün hale gelecektir.
4. EĞİTİM VE FARKINDALIK KAMPANYALARI
Üniversitelerde seçmeli “Aile ve Toplum” dersi uygulamaya alınabilir. Ayrıca sosyal medyada “Aileyle Mutlu Gelecek” gibi pozitif kampanyalarla gençlerin zihninde aile kavramı yeniden inşa edilebilir. Bu, zihinsel bir dönüşümün başlangıcı olabilir.
5. BOŞANMA ORANLARINI AZALTMAYA YÖNELİK ÖNLEMLER
Boşanmaların %40’ının temelinde ekonomik sıkıntılar yatıyor. Evlilik öncesi danışmanlık hizmetleri ve evlilik içi destek programları yaygınlaştırılmalıdır. Boşanmış ebeveynler için “Ebeveyn Destek Programları” geliştirilmeli; çocukların bu süreçten en az zararla çıkmaları sağlanmalıdır.
6. YAŞLI NÜFUS VE GENÇ İŞ GÜCÜ PLANLAMASI
65 yaş üstü bireyler için “Aktif Yaşlanma” projeleri hayata geçirilmeli. Emekli öğretmenler, gençlere mentorluk yaparak bilgi ve deneyimlerini aktarabilir. Aynı zamanda genç nüfusa yönelik mesleki eğitim programları artırılarak nitelikli iş gücü oluşturulmalıdır.
7. ÜÇÜNCÜ ÇOCUK İÇİN GÜÇLÜ TEŞVİK MEKANİZMASI
Türkiye’nin doğurganlık oranını yeniden dengeleyebilmesi için, üçüncü çocuk ve sonrası için sunulacak teşvikler kilit önemdedir. “Üçüncü Çocuk Paketi” kapsamında aşağıdaki destekler hayata geçirilebilir:
- Konut ve Araç Desteği: Üç çocuklu ailelere TOKİ’den %25 indirimli konut ve 7 kişilik araçlar için ÖTV indirimi, uzun vadeli kredi desteği ile araç ve ev alımı sağlanmalı.
- Kadınlara Kariyer ve Evden Çalışma Desteği: Sertifikalı kurslara ücretsiz erişim ve “Evden Çalışma Fonu” ile annelerin istihdamı korunmalı.
- Bakım Yardımı ve Nakit Destek: 0-6 yaş için kreş desteği, her çocuk başına sabit bakım yardımı ve 3. çocuk doğumunda 15.000 TL ödemesi sunulmalı.
- İşyeri Kreş Zorunluluğu: 50 ve üzeri çalışanı olan her kurumda kreş açılması yasal zorunluluk haline getirilmeli.
- Vergi ve Sosyal Güvenlik Avantajları: 3 çocuklu ailelere %10 gelir vergisi indirimi, annelere ise emeklilik primlerinde +360 gün ek avantaj sağlanmalı.
SONUÇ: TÜRKİYE GELECEĞİNİ AİLEYLE GÜÇLENDİREBİLİR Mİ?
Doğurganlık oranlarının düşmesi, evliliklerin azalması ve boşanmaların artması Türkiye’yi demografik bir kırılmanın eşiğine getirmiştir. Ancak bu bir kader değil. Doğru adımlar, kararlı politikalar ve toplumsal bilinçle bu tablo değiştirilebilir.
Türkiye, genlerinde olan güçlü aile yapısını yeniden inşa ederek sadece demografik dengeyi değil, sosyal barışı ve ekonomik sürdürülebilirliği de koruyabilir. Ülkemiz sıkı aile bağları ile bağlı geleneğin ürünü olan toplumdur. Sağlam bir gelecek, köklerini bugünün sağlam ailelerinden alır.
Dikkate alınması dileğiyle saygılarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.