Balkanlar Türk yurdu olarak kalmalı

Bu yazımız biraz uzun olacak lütfen sonuna kadar okuyun. Ve sonra düşünün!

Bir grup arkadaşımızla birlikte, adına gezi diyelim veya tatil diyelim Balkanlara doğru yola çıktık. İçimizde garip tuhaf bir heyecan vardı. Başka diyarlara değil, kendi topraklarımıza gidiyorduk. Beş yüz yıl kaldığımız bu toprakların her karışında ecdadın kanı vardı. Buralar dedelerimizin can verdiği şehit olduğu topraklardı. Santimetrekaresine kadar bizimdi. Çünkü bu toprakların imarından tutunda, kültür ve medeniyetine varıncaya kadar emeğimiz, çabamız, gayretimiz vardı.

Hiç bu kadar kapsamlı bir geziye katılmamıştım. Birkaç Balkan ülkesine gitmiş uzun sürede kalmamıştım. Ama şimdi koca beş gün oralarda olacaktık.

Rehberimiz Bedir hocam emekli bir Milli Eğitim Müfettişi idi. Balkanları karış karış biliyordu. Hem de her şeyi ile. Ben tabi sürekli soru yağmuruna tutuyor, her şeyi bilmek öğrenmek istiyordum. Her cevabında bir hüzün hissediyordum. Başta camilerimiz olmak üzere bütün eserlerimiz son derece bakımsız yıkılmaya yüz tutmuştu.

Balkanların nüfusu yaklaşık 58 milyon civarında. Bunun sadece ve sadece üç milyonu Türk. Ve yine toplam nüfusun sadece % 14 ü Müslüman. Tabi bunlarda parça parça bölük bölük. Düşünün bir kere dört tane Türk partisi var ve Mecliste hiçbir etkinlikleri yok.

Bu bilgileri vermemin çok önemli nedenleri var. Anlatacağım.

Üsküp yüreğimizi dağlayan bir şehir. Kuzey Makedonya’nın baş şehri. Düşünün bir kere ortada bir köprü (Taş Köprü 1451 tamamlanmış) tamamen bizim olan bir eser. Köprünün alt meydanında ve üst tarafında Hristiyan kültür ve tarihini anlatan onlarca heykel kümesi hem de devasa boyutlarda. Bize dair ne varsa yok farz etmişler. Her yerde Hristiyan parmağını hissediyorsunuz. Elbette şehirde Müslüman Türkler var. Ama etkileri yok denecek kadar az. Peki niye?

Akşam Gostiva’daydık. Vardar köprüsü sanki bizi büyük bir hüzünle karşıladı. Bu şehirde kalabalık bir Türk topluluğu olmasına rağmen, Belediye Başkanlığını kaybetmişlerdi. Çünkü parça parça bölük bölüktü. Düşünün bir kere o akşam Galatasaray’ın şampiyonluğunu kutladı Gostivalı Türk gençleri. Buranın halkı 15 Temmuzda sokaklardalarmış. Ve yine Çanakkale Savaşına 1400 kişi gizli olarak savaşa katılmışlar. Böyle bir yerden bahsediyoruz.

Kalkandelen Alaca Camii mutlaka görülmeli. Süsleme sanatının bütün incelikleri işlenmiş. Dünyanın bu alanda tek camisi. Tamam, bakımlı ama karşısındaki Osmanlı döneminde yapılmış hamama kilit vurulmuş harabe haline getirilmiş.

Gittiğimiz yerlerde yol boyunca Türk ve İslam sanatının eşsiz eserleri ile karşılaşıyor ama durum hep aynı. Ya bakımsızlıktan harap olmuş ya da bilinçli olarak yok edilmeye çalışılmış. Daha da acısı, Türkçeyi unutturulan Müslüman halk ya da hızlı bir şekilde asimile edilen bizim insanlarımızla karşılaşıyoruz. Hayatlarını zor şartlar altında devam ettiriyorlar. Ortak bir istek;

BİZE SAHİP ÇIKIN

Ama bütün bunlara rağmen Balkan Türkleri bayrağımıza, milli ve manevi değerlerimize büyük bir inançla sahip çıkıyorlar. Varlıklarını muhafaza etmek için ellerinden geleni değil, gelmeyeni de yapıyorlar. Olağanüstü bir fedakârlık göstererek.

Mustafa Kemal Atatürk İlkokulunu ziyarete gittiğimizde, kendimizi tamamen bir Türk Kasabasındaa bulduk. Her şey bize aitti. Öğretmenlerin bizleri görünce yaşadıkları heyecanı ve sevinci görülmeye değerdi. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını kutluyorlardı. Atatürk’ün Babasının yaşadığı evi ziyaretimiz bizi yüz yıl öncesine götürdü.

Ohri kenti incileri ile ünlü tipik bir Anadolu Kasabası gibiydi. Ohri gölü dünyanın en büyük göllerinden biri. Birkaç bina haricinde genelde yıkık dökük binalarla sık sık karşılaştık. Soydaşlarımız ellerinden geldiği kadar kendi eserlerimize sahip çıkıyorlardı ama nereye kadar. Elbette TİKA’nın yapmış olduğu çalışmalar var ama son derece yetersiz.

Manastırda Mustafa Kemal’in okuduğu, Manastır Askeri İdadisi’ni ziyaretimizde Mustafa Kemal’in hayatını anlatan sinevizyon gerçekten güzeldi. Ama bu güzelliğin yanında yüreklerimizi sızlatan başka bir olay vardı. Osmanlı döneminde yapılan saat kulesinin tepesine haç dikmişlerdi. Düşünün bir kere ecdadın yapmış olduğu eserin üzerine haç konuluyor ve kimse onu oradan indiremiyor! Neden, niye, niçin herkes kendini sorgulamalı.

Camiler, çeşmeler, saat kuleleri, hanlar, hamamlar, kervansaraylar ve daha birçok yapı ve sanat eseri, tamamı Osmanlıya ait. Hristiyan ahalinin yapmış olduğu hemen hemen hiçbir tarihi eser yok. Tek dertleri Osmanlıya ait eserleri ya yok etmek ya da kendi eserleri gibi göstermek.

Prizren’e geldiğimizde bunu daha net gördük. Hamam başka bir iş için kullanılıyor, çeşmeler yok olmak üzere, camiler ise restore edilmiyor. Bir gerçeği daha ifade etmeden geçemeyeceğim. Kaldığımız otelin tam karşısında bir kilise vardı. Ne var bunda diyeceksiniz. Çan sesi uyutmuyorsa, saat başı çalıyorsa çok şey var demektir. Ezan sesinden rahatsız olanların, çan sesinden rahatsız olmamalarının yorumunu size bırakıyorum.

Ne demişti Aygün İlko, “Türkiye güçlü ise Balkan Türkleri güçlü, Balkan Türkleri güçlü ise Türkiye güçlü”

Aynen katılıyorum. Türkiye hiç olmadığı kadar Balkan Türklerine sahip çıkmalı. Her konuda yanlarında olmalı. Ecdadın eserlerinin talan edilmesine, farklı şekilde kullanılmasına asla izin vermemeli. Balkan Türklerinin sorunları ile yakinen ilgilenmeli, Türkiye Balkanlarda varlığını her zamankinden çok daha fazla hissettirmelidir. Balkanlar bizim dünyaya açılan kapımızdır. Bu kapının her türlü kontrolü Türkiye de olmalıdır, olmak zorundadır.

Balkanlar Türk yurdudur ve öyle kalmalıdır. Unutmayalım Balkanlar bizi bekliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmet TAŞ Arşivi