Sefer Aşır Eraslan

Sefer Aşır Eraslan

Seçilen insan kaynağımız

Seçilen insan seçimle gelen insan… Bu konuda günümüzde de çok konuşulan, aktüel olan belediyeler ile başlayalım. Belediye başkanı seçilen insanın buraya gelmesi için çok para harcaması ahali tarafından dikkatle takip edilir. “Bunları seçilince misliyle çıkarır” denilir. Misli ile çıkarmak, merkezden gönderilen İller Bankası’ndan gönderilen ödeneklerden olmaz. O ne ki… İnşaat izni, kat izni, en büyük yolsuzluk sebebi ve olumsuzluk kaynağı… Zaten İstanbul’daki işler de buradan başlatıldı.

Geçen bayramda karşılaştığım bir çalışan olanları doğrularken “eskiden de vardı ancak onlar kılıfına uyduruyordu bunlar hayasızca yapıyorlar” diyordu. “Hükümet ödeneklerimizi kesiyor” diye sızlanan ahlaksız seçilemeyince yeni başkan bu adamın küçük bir ilçede 300 milyonluk arsa sattığını açıklıyordu. Bir büyük şehirde, basın yayın şube müdürü, kimsenin haberi olmadan bir gazeteyi günlük gazeteyi abone yapmış. Ödeme için hanımın iban numarasını vermiş….Yıllarca böyle devam etmiş. “Bunu nasıl yaparsın” dediğimde yaptığından utanmıyor da “hocam bunu nereden öğreniyorsunuz, kim söyledi” diye suçlu arıyor.

Kırşehir’de milliyetçi olduğunu ileri süren bir sendika mensubu bir gurup ilkokul öğretmeni müfettiş yardımcılığı sınavına mülakata girecekler. Başkasının kitabından adamın ismini silip kendi isimlerini yazıyorlar. Karşılığında 30 puan alacaklar. Sınavı kazanıyorlar (!) Daha sonra şikayet ediliyorlar. “Kim şikayet etti” diye suçlu arıyor bu ahlaksızlar. Oysa başkasının eserine neden ismini yazıp hırsızlık yaptın demiyorlar?

Belediye başkanlarının sınırsız taşınmaz satmaları ve sınırsız borçlanmalarının önüne geçilmeli. Belli bir limitten sonrasının kendisinden alınacağını bilmeleri gerekir. Bir köye muhtar seçiyorsunuz. O sadece muhtar maaşı için değil köyün “ortak mallarından nasıl pervasızca faydalanırım” hesabını yapıyor. İlçe belediye başkanı da arsa spekülatörü gibi hareket ederek zenginleşme hayali kuruyor. Belde, şehir büyüdükçe rant da beklenti de büyüyor. Hele deniz kenarlarındaki çıkar, adamların kimyalarını bozuyor, adeta gıdıklıyor. Yoldan çıkarıyor, azdırıyor.

Sendikacılara gelince… Her ne kadar “sizin kör kuruşunuzu patronun midesinden çıkarmazsam namerdim, düşün peşime” diyerek başlayan işler bir saltanata dönüşür. Ölünceye kadar başkan. Kimse onu sağlığında indiremez. Çünkü beslemeleri çoktur işi kolay halleder. İlkokul mezunu bir arsız başkan, ABD’ye gidiyor. Oradan danışmanı fakülte mezunu adama telefon edip “buradan şu gün Güney Afrika’ya safariye gideceğim oraya gel” talimatı veriyor. Lüks makam araçları artık normallerden oldu. Lüks oteller… O da ne ki ? “Nereden buldun bunca serveti” denildiğinde bütün sendika başkanları aynı şeyi söylerler “yalnız ben miyim bir araştırın neler çıkacak” diye utanmazlığın dikalası oluyor.

Spor kulüplerinin başkanları da aynı gezip tozmalarına futbolcu bakmalarına kimse bir şey demiyor ancak “aldı kaçtı, çaldı kaçtı” diye bağıranlar boşuna bağırmıyor herhalde. Hepsi Ali koç değil elbette. Burada da sendikacılar gibi belediye başkanları gibi belli bir limit tanınarak borçlanmalarına izin verilmelidir. Bu sınırı geçenden alınmalıdır, ödettirilmelidir.

Rektörlerin ahlaksızlıklarına gelince. Üniversitenin bir bilim yurdu olmasına değil nasıl ne kadar çalacağını hesap ederek geliyor. Banka promosyonlarını zimmetine geçirenden tutunuz döner sermayeyi suiistimal edenlere kadar neler var neler. Başkanı eski Çankırı Karatekin Üniversitesi rektörü olduğu “Kur’an’a Hizmet Edenler Derneği” veya Peygamberi sevenler derneği (adını tam olarak hatırlayamadım çok zaman oldu) başkanı olan profesör hanımının iç çamaşırlarından tutunuz ped alımına kadar derneğe fatura etmiş. Bu ne hayasızlık bu ne alçaklık!

Yeni Çankırı rektörü de aylık 1.200.000 lira alık bağlatıyor döner sermayeden. Bu yanlış ama bu karara imza atanlar o zaman neredeydiniz? Karabük de aynı. Afrika’dan parayla öğrenci getirenler onların paralarını iç etmiş. Mezun olan öğrencilerin Türçeyi öğrenemeden mezun oldukları” söylenmektedir. Para gelsin gerisi mühim değil. Burada da adamın bunu alması için imza atanlar neredeydiniz o zaman. Bir rektör de sakat olan oğlunun eline verdiği çantayı doldurmadan kimsenin işini yapmadığı” söylenmektedir. Bunlar bilime ne katkıları oldu da keselerini doldurmaktan başka işleri olmadı?

Devlet size makam vermiş, makam aracı vermiş, bol makam maaşı vermiş neden doymuyorsunuz? Peki bunca olumsuzluğun sebebi nedir? Elbette ilim verdik ama ahlak veremedik de ondandır bunlar. Bilim hırsızlıkları yapan utanmazların sayısı tahmin edilemeyecek kadar fazla. Dünyada hiçbir ülkede 180 bin profesör yok….

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sefer Aşır Eraslan Arşivi