Çin - ABD Ticaret Savaşını Nasıl Okuyalım?

Günlerdir ÇİN-ABD ticaret savaşı ile yatıp kalkıyoruz. TV ler artık bıktırdı, usandırdı. Kim kaybeder, kim kazanır? Kim batar, kim çıkar? Hatta işi o kadar abarttılar ki, kim haritadan silinir söylemleri söylenir oldu.

Güler misin ağlar mısın cinsinden. Öncelikle kimse batmaz, kimse kaybetmez, hiç kimseye hiçbir şey olmaz. Eminim bu tartışmaları yapanlarda büyük bir kısmı bunu biliyorlar.

Ayrıca inşallah ikisi de batar, en azından biri batar da dünya rahat bir nefes alır. Ama sakın bunların it dalaşına bakmayın. Onların anlaşamadıkları tek konu dünyayı paylaşımda. Dünyanın yönetiminde. Hatırlayın, ÇİN-ABD-RUSYA’NIN zaman zaman bir araya gelerek dünya üzerindeki hakimiyet paylaşımlarını.

Emperyal güçlerin hedefi birbirleriyle savaşmak veya birbirlerini yok etmek değil, güçlerine güç katarak, “en büyük benim, en fazla ülkeyi sömürmek benim hakkım” kavgasından başka bir şey değil.

Söylediklerimizin altını dolduralım. Orta Doğu’ya bakın. ABD ve emrindeki ülkelerle birlikte başta soykırımcı İsrail olmak üzere. Gazze’yi yakıp yıkarak Orta Doğu’yu kan gölüne çevirmediler mi? Ne Rusya ne de Çin, Güvenlik Konseyinde bile etkili hareketlerde bulunmadılar. Bulunamadılar değil, bulunmadılar. Çünkü o bölgenin sahibi olarak kendini ilan eden ABD.

ABD’nin derdi Afrika’da, Asya’da dünyanın değişik bölgelerinde Çin’in, ABD’nin etki alanlarına girmesi.

Herkesin bildiği gibi üç süper güç, dünyanın kanını emerek besleniyorlar, hakimiyetlerini devam ettirebiliyorlar. Bu güçler ve bunların yavruları her türlü nükleer güce sahip olabilirler ama bu güçlerin istemedikleri ülkelerin böyle bir güce asla sahip olamazlar.

Aslında biz kim batar, kim çıkarın tartışmasının yerine biz konumumuzu nerede nasıl konuşlandıracağız? Bu sorunun cevabını vermemiz gerekir. Çünkü emperyal güçlere rağmen gelişim göstermek, kendi göbeğini kendi kesmek o kadar da kolay olmadığını cümle alem bilir.

Ancak Türkiye bulunduğu bölgenin, jeostratejik ve jeopolitik dezavantajını avantaja çevirmeyi, bunu da uyguladığı akıllı dış politikası ile vazgeçilmez ülke haline geldiği, bunu fırsat bilerek savunma sanayiinde atak üstüne atak yaparak, dünyada ilk beşe girmeyi başararak inanılmaz bir ivme kazandı. Tabi can alıcı soru şu! Bugüne kadar neden bu “atak” yapılmadı da bugün yapıldı? Elbette ki bu dünya konjonktürünü çok iyi okumaktan ve ona göre yol haritası belirlemekten geçer.

Türkiye bütün baskılara rağmen fırsatları en iyi şekilde değerlendirmesini bilerek bu günlere geldi. Bugün gelinen noktada gerek yatırımlar konusunda gerekse uygulanan politikalar sayesin de en güvenilir ülke haline gelmiştir. Suudi Arabistan bile ABD’nin fırıldaklığından usanmış, bıkmış olacak ki, Türkiye’den silah alma eğilimi gösterdiği bilinmektedir.

Biz bugün şunu tartışmalıyız! Türkiye, Çin-ABD ticaret savaşından en verimli şekilde nasıl faydalanabilir, ne yapmalı, nasıl gücüne güç katmalıdır? Bize göre bugüne kadar uyguladığı, “denge politikasını” usta bir şekilde uygulamaya devam etmelidir. Antalya Diplomasi Formu son derece akıllıca uygulanan bir sistem. Buraya davet edilen ülkelerle birebir görüşmek, anlaşmalar yapmak, desteklerini almanın ne kadar önemli olduğunu bir gerçektir.

Bura da bir dip not vererek bitirmek istiyorum. Bütün bu “hengâme” içerisinde Ana muhalefet ve muhalefet partileri, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” demeli, diyebilmeli.

Sizce diyorlar mı? Yoksa kendi ülkelerini başka ülkelere şikâyet ederek Türkiye’nin elini mi zayıflatıyorlar? Kol kırılır yen içinde kalmalı. Bir problem bir sıkıntı varsa demokratik yollar içerisinde çözülmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmet TAŞ Arşivi

04.17

05 Şubat 2025 Çarşamba 02:30