İrfan Paksoy
Bir millî siyaset belgesi: Misak-ı Milli (5)
GENEL
Toplam altı bölümden oluşan 28 Ocak 1920 tarihinde son Osmanlı Mebusân (Yasama) Meclisi tarafından kabul edilen ve 17 Şubat 1920 tarihinde de kamuoyuna duyurulan Türkiye'nin barışa yönelik temel ilkelerini ifade eden beyannâme ve resmî belge olan Misak-ı Millî süreci ve önemini içeren bu yazı dizisi kapsamında bugün okuyucularla yazı dizisinin beşinci bölümü paylaşılmaktadır.
MECLİS’TE MİSAK-I MİLLİ’YE İLİŞKİN ÇALIŞMALAR…
Mustafa Kemal Paşa, 12 Ocak 1920 tarihinde çalışmalarına başlayan Mebusân Meclisi’nin seçilen bazı üyelerine bir grup oluşturmalarını ve kongrelerde alınan kararlar doğrultusunda millî istekleri karşılayacak bir program hazırlamalarını tavsiye etmişti. Başta Rauf (Orbay) Bey olmak üzere Kuvâ-yı Milliye taraftarı mebuslar İstanbul’a geldiklerinde meclis ikinci başkanı Hüseyin Kâzım Kadri Bey’in öncülüğünde düzenlenen bir metinle karşılaştılar. Bu sebeple Ahd-i Millî (Misak-ı Milli) adıyla bir komisyon kurularak değişik metinlerin birleştirilmesine karar verilir. Komisyon çalışmalarını sürdürürken Mustafa Kemal Paşa sekiz maddeden oluşan bir metni Rauf Bey’e gönderir. Komisyon, ana ilkeleri itibariyle Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarını yansıtan ve Mecliste oluşturulan Felâh-ı Vatan Grubunun programı olarak düşünülen bu metni bütün Meclis üyelerinin kabul edebileceği şekilde yeniden düzenler. Mustafa Kemal Paşa’nın metninde, Sivas Kongresi kararlarının birinci maddesindeki gibi, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütârekesi’nin imzalanması esnasında Türk ordularının bulunduğu hattın içinde kalan, Müslüman çoğunluğun yaşadığı toprakların fiilen veya hükmen hiçbir sebeple ayrılma ve bölünme kabul etmez bir bütün olduğu (md. 1), Arap çoğunluğun yaşadığı toprakların geleceğinin tayini hakkının Arap halkına ait bulunduğu (md. 3) açıklanıyordu.
Wilson Prensiplerini esas alan komisyon, “Mütâreke hattının içinde ve dışında kalan topraklar” kaydını koyarak 1914 yılındaki Osmanlı topraklarının bölünmez olduğunu ortaya koyar. Çünkü ABD Başkanı Wilson’un barış şartlarına göre Osmanlı toplumlarının geleceği halkın serbest oyu ile belirlenecekti. Osmanlı Hükûmeti bu prensibi esas alarak Mütâreke’yi imzalamıştı.
Komisyon, Mütâreke’nin imzalandığı sırada Türk askerinin hâkim olduğu toprakların bize ait olduğunu söylemek yerine işgal edilen yerlerin dışında kalan topraklara sahip çıkarken işgâl altındaki topraklardan da vazgeçmediğini açıklamaktaydı.
Ahd-i Millî (Misak-ı Milli) Beyannâmesi adı verilen metin, 28 Ocak’ta Mebûsan Meclisi’nde yapılan özel bir toplantıda 121 mebus tarafından imzalanır.
MÜTÂREKE HATININ İÇİNCE VE DIŞINDA…
Konu, dış meseleleri yakından ilgilendirdiği için yayımlanmadan önce dışişleri memurları tarafından incelenmesi ve tercüme edilmesi, bunların tamamlanmasına kadar gizli tutulmasına karar verildi. Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey’e gönderdiği bir yazıda “Mütâreke hattının içinde ve dışında” ifadesiyle sınır konusundaki prensiplerden bir hayli uzaklaşıldığını hatırlattı. “Sınır konusunda esas milliyettir” diyen Rauf Bey, Mütâreke sınırının bu milliyetler sınırını genel olarak göstermek maksadıyla zikredildiğini, bu şekilde Türk olan Süleymaniye ve Kerkük şehirlerinin de dâhil edildiğini bildirdi.
MİSAK-I MİLLİ’NİN MECLİS’TE OKUNMASI…
Edirne mebusu Şeref Bey (Aykut) 17 Şubat 1920 tarihli toplantıda Meclise bir önerge vererek 28 Ocak’ta komisyonun kabul ettiği bildirinin basına ve parlamentolara tebliğini ve tercihen müzâkeresini ister.
Bazı üyeler doğrudan tebliğini istedilerse de başkan, zapta geçirilmesi için mutlaka okunması gerektiğini söyleyerek 17 Şubat 1920 tarihli toplantının ikinci oturumunda Şeref Bey’e söz verir. Bütün üyelerin gayretiyle ortaya “peymân-ı müebbed-i millî” çıktığını ve bunun bir mîsâk-ı millî olduğunu belirten Şeref Bey “Ahd-i Millî” başlıklı bildiriyi okur.
MİSAK-I MİLLÎ’NİN KAMUOYUNA AÇIKLANMASI…
28 Ocak’ta oy birliğiyle kabul edilmiş olan 17 Şubat’ta “Mîsâk-ı Millî” adıyla kamuoyuna açıklanır; Fransızcaya çevrilmiş metni bütün hükümetlere ve parlamentolara gönderilir.
Not: Devam edecek.
© 2025. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.