Sefer Aşır Eraslan
Paşa paşa gitmek varken
Jandarma eski komutanı, Arif Çetin Paşa’nın emekli edildiğini öğrenmesine ramak kala yaptığı mezuniyet töreni konuşması hemen hemen hiçbir akl-ı selim sahibi tarafından hoş karşılanmadı. Hep askerin dik duruşuna alışık olduğumuzdan böylesi yamulmalara alışık olmadığımızdan garip geldi. Hatta değersiz bulundu. İlker Başbuğ Paşa’dan sonra gelen ve kısa süre sonra istifa eden o ak saçlı kahramanı asla unutamam. İşte Paşa böyle olur. Oysa elinin tersiyle ittiği kuvvet komutanlığı değil Başkomutan, Genelkurmay başkanlığı idi. Arif Paşa da unutulmayacaktır elbette. Lakin o kahramanın tersi olarak anılacaktır.
Arif Paşa hakkında daha önce de bir yazı yazmıştı Büyük Anadolu Gazetesi’nde. Arif Paşa Gata’da bir gazi askeri ziyarete gidiyor. Çıkışta hastane başhekimi Ispartalı malum birisi uğurlamaya isteyerek veya istemeyerek geç kalıyor. Paşa arabasının yanında, emir erleri kapıları açmış kendisi de başhekim gelecek diye bekliyor. Sonra başhekim geliyor. Şu nezaketsizliğe bakınız ki Arif Paşa aşağıdan elini uzatıyor, başhekim merdivenlerin en üstünden elini uzatıyor tokalaşıyorlar.
O zaman da “bu adamın sırtından bu üniformayı hemen çıkartınız” demiştim. Bu adamdan, başhekimden gelecek bela gökten taş olup yağsa” elini aşağıdan uzatmayacaktın. Çekip gidecektin” demiştim. Daha önce üç ay eşimin hastalığı sebebiyle orada kalmıştım. Askeri personelden kalanları da sonradan cemaat kontenjanıyla gelenleri de iyi tanıdım. Bu başhekim de Menzil şeyhinin torunun da daha dünkü çocuğun arkasından elini ovuşturarak gelişine şahit olmuştum.
Paşa’ya takındığı tavrı kınamış bunun müsebbinin Arif Paşa olduğunu söylemiştim. Her YAŞ toplantısı sonunda ve daha sonra İçişleri Bakanlığı’na bağlandıktan sonra tayin ve terfi haberlerinde Paşa’nın ismini merak ettim. O durumdan dolayı öfkeliydim. Ancak zaman geçmiş öfkem küllenmişken son konuşması tekrar o olayı hatırlattı. “Ancak bu kadar olur” dedim. Netice üniformasının yakışmadığı bir adam olarak anılacak. “Güle güle “demiyorum ama git git git…
BİR KÖTÜ ÖRNEK DE İMAMDAN
Geçen hafta gittiğim İzmir Üçyol Bahçelievler Camii’nde bir olumsuzlukla karşılaştım. Daha önce de zaman zaman gittiğim bu camide imam efendinin hutbe okuyuş üslubunu siyasi nutuk tavrıyla bulur onu göremeyeceğim bir yere otururdum. Bu defa kürsüden, namaz öncesi vaaz veriyor. “Önümüzdeki cumaya kadar, Ekim ayında benim başkanlığımda umreye gitmek isteyen varsa hafta içi bana gelsin” diyor. Buraya kadar belki normal ama daha sonra işi pekiştirmek için “ben onbeş defa gittim umreye. Bu hocanın tecrübelerinden faydalanalım umre ziyaretinde diyenler varsa gelsin acele etsin”. Ne tecrübesi be sen kendine müşteri bulmaya çalışıyorsun. Malumdur ki müftülükler kendilerine gelip “beni de umre ziyaretinde görevli yaz” derlerken bu imamlara verilen cevap genellikle “oniki kişiyi bul sen de kafile başkanı olarak git” derler. Bedavadan gidiyorsun, yolluk harcırah da alıyorsun sonra on veya onbeş gün de izinli sayılıyorsun “tecrübe” diye kandırmaya çalışıyorsun. İşte bu yüzden umreye tek başımıza ailece gitmeyi düşünüyoruz. Hele bir de Kudüs başındaki belayı atarsa deme gitsin.
Bir sonraki hafta yani bu hafta Cuma namazında aynı adam, “kim sıfırlanmak isterse” diye tekrar ediyor. O zamanki sözlerine kanan olmamış kafile tamam olmamış demek ki bir başka kandırma yolunu deniyor. Devletin malını çalan, rüşvet alan, adam kayıran ahlaksızlık yapan adamı nasıl sıfırlayacaksın? Ayıp denilen bir şey var, “haya ver Yarabbi” diyeceğim bir durum…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.