CUMHURİYET NASIL İLAN EDİLDİ? (2)

GİRİŞ…

Cumhuriyet’in İlanının 101. Yıldönümü münâsebetiyle kaleme alınan bu makele serisinin ilk bölümünde Lozan Barış Antlaşması sonrası Gazi Mustafa Kemâl Paşa’nın yeni hedefleri, askeri zaferleri siyasi, ekonomik ve kültürel zaferlerle sürdürmek gerekliliği, devlet biçiminin ne olacağı, Gazi Paşa’nın zihninde belirgenleşen cumhuriyet ve bu bağlamda 27 Eylül 1923 tarihinde Viyana’da çıkan Neue Freire Presse gazetesinin muhabirine verdiği demeç ve bu demecin Ankara’ya yansımasından bahsedilmişti. Bugünkü makalede de ülkedeki o dönemde ülkedeki siyasî çevrelerin cumhuriyete yönelik farklı algıılamaları, devletin rejiminin ve adının konulması gerekliliği, 23 Nisan 1920 tarihinden itibaren devam eden Meclis Hükûmeti sisteminin zorlukları ve bu bağlamda adeta çalışamaz hâle gelen Bakanlar Kurulundan bahsedilmektedir.

CUMHURİYETE YÖNELİK FARKLI ALGILAR…

Cumhuriyetin ilanı, sağdan da soldan da karşı akımları harekete geçirecek bir sorun olarak görülmekteydi. Her türlü köklü değişime karşı olan muhafazakâr kesim, Hâlife’nin gücünü ne pahasına olursa olsun korumak istiyor, bazıları da Cumhuriyet ilân edilecekse, Hâlife’nin “Cumhurbaşkanı” olması gerektiğini ileri sürüyordu. Adım adım ilerleme taraftarı olan yenilikçi kesim ise güçler arasında bir denge kurmak çabasındaydılar. Bazı kimseler, Hâlife’nin başına geçeceği meşrutî bir krallık gibi bir yönetim tarzı düşünüyor, bazıları da Batıdaki (örneğin Fransa ya da Amerika’daki) gibi gerçek bir demokratik Cumhuriyet kurulmasını uygun buluyorlardı. Bir yandan da Cumhuriyetin, Gazi Mustafa Kemâl Paşa’nın elinde Güney Amerika ve Sovyet Rusya’da olduğu gibi bir çeşit diktatörlüğe dönmesinden çekiniliyordu. Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile Rauf (Orbay) Bey’in görüşleri de bu yöndeydi. Onların bu sırada Meclis’ten uzaklaşmış olmaları da Cumhuriyet’in ilanı adına siyasî ortamı daha bir elverişli hâle getirmişti. Asırladır padişahın bir tebaası ve kulu olarak yaşamış bu toplumda kimi siyasî ve askerî üst düzey zevât da Cumhuriyete endişeyle bakıyor ve Gazi Mustafa Kemâl Paşa’nın, Meclis’te, bir olup bitti ile Cumhuriyeti ilân etmesinden endişe ediyorlardı. Evet. Gazi, gerçekten de böyle bir şeyi tasarlamıştı...

DEVLETİN REJİMİNİN VE İDARE ŞEKLİNİN ADININ KONULMASI GEREKLİLİĞİ…

TBMM Hükûmeti, elbette ki geçici bir yönetim şekli ve rejimdi. Devlet idaresi şekilleri arasında böyle bir idare biçimi yoktu. Bu devlet şekli, olağanüstü şartların doğurduğu, İstiklâl Savaşı’nın ve onu takip eden Cumhuriyet öncesi dönemin geçici ve olağanüstü düzeniydi. Saltanat da kaldırılmış olduğuna göre TBMM’nin açılmasından itibaren yaşanan gelişmelere paralel olarak devletin rejiminin ya da idare şeklinin adının konulması gerekiyordu.

MECLİS HÜKÛMETİ SİSTEMİNİN ZORLUKLARI…

I. Meclis ve Meclis Hükûmeti Sistemi, yasama ve yürütme yetkilerini kendinde topladığından, yürütme görevi de vekâleten Bakanlar Kuruluna devredilmiş bulunuyordu. Meclis’in, Vekilleri (Bakanları) seçme yetkisini hâlâ elinde bulundurması, milletvekillerinin bakanlık için manevrâlara girişmelerine ve hizip yaratmalarına yol açtığı için Meclis’te birliği ve ahengi bozuyordu.

ÇALIŞAMAZ HÂLE GELEN BAKANLAR KURULU…

TBMM ikinci dönemi 11 Ağustos 1923 tarihinde açılmış, 14 Ağustos 1923 tarihinde Fethi (Okyar) Bey başkanlığında kurulan yeni Hükûmetteki bakanların tamamı Meclis’in II. Dönem üyeleri tarafından seçilmiştir. Bu Hükûmet de bir süre sonra I. TBMM’de olduğu gibi, yine Meclis tarafından eleştirilmeye başlanmıştı. Bu alışılmış bir durumdu. Ancak II. Meclisteki bu muhalefet grubunun gizli çalışmaları yüzünden Bakanlar Kurulu neredeyse iş göremez hâle gelmişti. 1921 Anayasası’nda Kabine Sistemi mevcut olmadığından, milletvekilleri, Hükûmete sık sık müdâhalede bulunulabiliyorlardı.

Hükûmet Başkanlığı görevi ile birlikte İçişleri Bakanlığını da yürütmekte olan İstanbul Mebusu Fethi Bey, dikkatini ve çalışma gücünü Hükûmet Başkanlığı görevinde toplayabilmek için 24 Ekim’de ikinci görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Ankara Mebusu Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın Ordudaki görevine dönmeyi istemesi ve üzerine 24 Ekim 1923 tarihinde Meclis II. Başkanlığından ayrılması sonucu bu makam da boş kalmıştı. Fethi Bey, kendisinden boşalan İçişleri Bakanlığına İstanbul Mebusu Ferit (Tek) Bey’i aday göstermiş, Ali Fuat Paşa’dan boşalan TBMM İkinci Başkanlığına Sinop Mebusu Yusuf Kemâl (Tengirşenk) Bey’in seçilmesini istemişti.

25 Ekim 1923 tarihinde Halk Fırkası toplantısında, Meclis II. Başkanlığına (Lozan Barış Antlaşması’ndan hoşnutsuz olan) İstanbul Mebusu Rauf Bey’in, İçişleri Bakanlığına da Erzincan Mebusu Sabit Bey’in seçilmesi için karar alınmıştı. Ancak Gazi, HF Grubunun bu kararından hoşnut olmaz. Gazi’ye göre, Rauf Bey’i TBMM II. Başkanlığına getirmeğe kalkışmakla, tüm Meclisin Rauf Bey’le hemfikir olduğu yani tüm Meclisin, Lozan Barış Antlaşması’nı yapan ve Hükûmette de Dışişleri Bakanlığı olarak bulunan İsmet Paşa’nın aleyhinde olduğunu göstermek maksadı hedefleniyordu.

Not: Devam edecek…

© 2024. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Paksoy Arşivi