Soykırıma isyan, Filistin'e destek yürüyüşü yeterli mi?

6 Ekim 2024 Pazar günü ülkemiz de yaklaşık 60 ilde, "Soykırıma isyan, Filistin'e destek yürüyüşü" yapıldı. Bütün ülkede yüz binlerce insan bu sloganla ayağa kalktı.

Bütün dünya Türk İnsanının Filistin, Kudüs hassasiyetini, Mescid-i Aksa'nın bizim için ne ifade ettiğini çok iyi bilir.

Buralara yönelik İsrail'in her saldırısında Türkiye ayağa kalkar, en üst perdeden tepkisini ortaya koyar. Kulakları sağır eden narası, İsrail'den değil ABD den duyulur.

Herkesin bildiği acı gerçekler ise kendilerine Müslümanım diyen Arap devletlerinin tutumu.

Ancak başka bir kurum daha var ki bu ve benzeri konularda, "tık" diye bir ses dahi çıkmadı. OPEC. Yani Petrol İhraçatcısı ülkeler. Dünya petrol rezervinin üçte ikisini ellerinde bulunan ülkeler. Ve bunların birçoğu adı Müslüman Arap devletleri.

Akla gelen ilk soru. Peki, neden sesleri solukları çıkmıyor? Hani petrol bir silahtı? Hani gerektiğinde petrol silah olarak kullanılırdı? Peki, şimdi değil de ne zaman kullanılacak bu silah? Konuyu bilenlerin söylediklerini duyar gibiyim. Petrol şirketlerinin çok büyük bir kısmı, İngiltere'nin, ABD'nin, Fransa’nın, Almanya'nın elinde. Bütün bunlara rağmen bu ülkelerin yapacakları çok şey olduğuna inanıyorum.

Peki, Rusya, Çin neden üç maymunu oynuyorlar? Yapılan konferanslarda (özellikle Yalta), Orta Doğu'nun ABD nin hâkimiyetine bırakıldığı gerçeğini bir kez daha gördük.

Bu durum bizi Hilal-Haç kavgasının tam da ortasında olduğumuzu göstermektedir. Öncelikle bunun adını tam koyalım. Hamasi nutukları bir köşeye bırakıp ateş bacayı sarmadan en üst düzeyde tedbirlerimizi almamız gerektiğini defalarca söyledik ama tekrar ifade etmekte fayda görüyorum.

Yürüyüşte, “Soykırıma İsyan, Hamas’a Selam” sloganı da sık sık tekrar edildi. Evet, Hamas'a selam olsun. Bağımsız Filistin Devleti için İsrail'le tam bir yıldır savaşıyorlar. Tamam, her türlü desteğimiz onlarla. Hamas'ı sahaya süren ve Hamas ile birlikte hareket edeceğini taahhüt edenler neden sahaya inmeleri gerektiği zaman inmediler de iş işten geçtikten sonra indiler? Tabi ona da indiler denilirse! İsimlendirelim o zaman.

Bu savaşın iç yüzünü bilen bütün kaynaklar İran'ı işaret etmektedirler. Plan; önce Hamas İsrail'e saldıracak eş zamanlı olarak da Yemen'de Husiler, Lübnan'da Hizbullah ile birlikte İran saldıracaktı. Ama göründüğü gibi Hamas yalnız bırakıldı. Tek başına savaşmak zorunda kaldı. Aradan aylar geçtikten sonra devreye Hizbullah ve Husiler girdi. İran-İsrail dalaşması ise tam bir evlere şenlik. Bugün gelinen nokta, eşi benzeri görülmemiş bir soykırım, elli bin şehit, yüz bin yaralı ve yerle bir olan bir Gazze. Lübnan ise işgal edilmek üzere.

Bazı arkadaşlarımızın tepkisini alıyoruz. İran ile Türkiye arasını açıyorsun, İran'dan başka İsrail'e saldıran var mı? İran daha ne yapsın vs. vs. vs. Sahi gerçekten öyle mi? O zaman bırakın öncesini, son bir kaç ayda olanları akıl süzgecinden geçirin bakalım ortaya ne çıkacak?

Peki, sıra Türkiye'ye mi geldi? Ben sahşen bu soruyu gereksiz buluyorum. Çünkü Türkiye ne zaman hedef ülke olmaktan çıktı ki şimdi sıra Türkiye'ye gelsin? Allah aşkına 15 Temmuz ne idi. Bir işgal hareketi değil miydi? Biz hala neyi sorguluyoruz? Hani halk arasında bir söz var. “Amerika'yı yeniden mi keşfediyoruz” diye?

Düşünün bir kere küçük bir ülke olan İsrail, tek başına zerre kadar hiçbir şey ifade etmiyor ama arkasındaki güçler, dünyaya yön veren üst akıl bütün dünyaya meydan okuyor. Yakıyor, yıkıyor kimsenin de sesi soluğu çıkmıyor. Yani güç kimdeyse kral odur. Hukukun hükümsüz kaldığı bir dünya.

Elbette her türlü protestomuzu en üst perdeden yapacağız. Bunlar son derece kıymetli ve değerli. Diğer taraftan Orta Doğu'daki devletler yani yangının içinde olanlar seslerini çıkartmalı, çıkarttırmalıyız. Arap Birliği'ni, İslam İşbirliği Teşkilatı'nı, OPEC' ki ve benzeri kuruluşları devreye sokamazsak, bu içten, samimi, yüreklerimizi ortaya koyarak yaptığımız, mitingler, yürüyüşler, gösteriler son derece yetersiz kalacaktır.

Türkiye çok hızlı hareket etmeli. Savunma sanayi konusunda her türlü teknolojik silahları üretirken, Türk Devletler Topluluğunu, Orta Doğu'daki komşu ülkeleri kendi etrafında toplayabilmeli bir savunma gücü oluşturmalıdır.

Özetle Türkiye Güç Merkezi olmak zorundadır.

Türkiye bu imkâna sahiptir. Yeter ki etrafını çevreleyen şer ittifak çemberini kırabilsin.

İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı

Türk Dünyası Akademisyenler ve Bürokratlar Birliği Genel Başkanı

Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmet TAŞ Arşivi