Bu günün çocukları ve gençleri bizim eserimizdir

Sürekli olarak eleştiriyor, kınıyor, kızıyor, söylemediğimiz lafı bırakmıyoruz.

Kime? Hoşumuza gitmeyen, hal ve hareketlerini, tavırlarını, konuşmalarını beğenmediğimiz bazen de acımasızca eleştirdiğimiz, çocuklarımıza, gençlerimize.

Hiç düşündük mü onları kim veya kimler yetiştirdi? Hangi kültürel değerlerin veya insani değerlerin etkisi ile yetişiyorlar veya yetiştiriliyorlar? Kimi ve kimleri örnek gösteriyoruz?

Bu ve benzer soruları uzatabiliriz. Ama sorunun adı ne olursa olsun, mutlaka kendimizi ciddi bir şekilde sorgulamamız gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Hani hiç kimse, “yoğurdum ekşi” demez ya. Hiç kimse yetişen çocuklarda veya gençlerdeki olumsuzluklarda kendinde bir hata görmez ya.

Gelin şöyle hep birlikte bir beyin fırtınası yapalım. Şapkamızı önümüze koyup düşünelim.

Kendi milli ve manevi kültür değerlerimizi düşünelim, bir de Batı kültür ve değerlerini. Bizim önceliğimiz genelde ne oluyor, hangisi oluyor? Farkında olarak veya olmayarak çocuklarımıza neyi aşılıyoruz? Hangi inanç ve değerlerin gençlerimiz üzerinde etkili olması için gayret gösteriyoruz?

“Bir kereden bir şey olmaz?”, “Her şeyi de amma büyütüyorsunuz”, “Ne var bunda bu kadar abartıyorsunuz”, “çocuklar eğleniyor”, “azıcık çağdaş olun, modern olun, medeni olun”, “Bakın Avrupa’da insanlar nasıl çağdaş, nasıl medeni”. Bu ve benzeri sözlerin daha fazlasının sıkça söylendiğini hepimiz biliyoruz.

Hiç düşündük mü, neden bu ülkede Türk Bayrağından, milli kültür ve değerlerimizden rahatsız olan, tarihimize, ecdadımıza küfreden, Batı kültür ve değerlerini kendine şiar edinen, manevi değerlerimizi aşağılayan, bir nesil, bir kitle olduğunu?

Bunun yanı sıra, Batı kültür ve değerlerini, yaşayan, yaşatan, her türlü övgüyü ve taltifi yapan, Türk Toplumunun yaşam tarzını, Batılı yaşam tarzı haline getirmek isteyen, sonuçlarını hesap edemeyen bir topluluk olduğunu.

Örnek mi? Okullarımıza baktığımız da, görmek istemediğimiz her şeyi görürüz. Utanırız, sıkılırız, üzülürüz, kahroluruz. Evet, saçımızı başımızı yolarız. Hatta “biz ne ara bu hale geldik?” Diye feryat ederiz. Ama düşünmeyiz ki, bu duruma gelmemizin nedeni, yukarıda saydığımız ve zamanında hafife aldığımız, önemsemediğimiz, çocuklarımızın ve gençlerimizin kabullenmesine izin verdiğimiz, Batı kültürünün ve değerlerinin bir yansıması olduğu gerçeğini.

Bu gün, 2024 bitti, 2025 ‘e girdik. Yani sadece olan bir takvim olayı. Birbirimize, mutlu yıllar, hayırlı yıllar, gelecek yılların geçmiş yıllarından daha güzel olsun, sağlıklı, huzurlu bir ömür diliyorum, gibi iyi dileklerde bulunmak farklı bir olay,

Evimizi çam ağaçları ile süslemek, çamların altına hediyeler koymak, her türlü ahlaksızlığı, edepsizliği, haddini ve maksadını aşan eğlenceleri yılbaşı diye meşru görmek, göstermek, nahoş olayları engellemek için güvenlik güçlerimizin sabaha kadar teyakkuz halinde olması ve bunun, “ne var yılda bir gün eğlensin çocuklar” diyerek yapılanları olağan görmek ve daha saymak istemediğimizi birçok olaya mahal vermek, hoş karşılamak, “Bayram” olarak ifade etmek, göstermek bizi biz yapan kültür ve değerlerimizin neresinde var?

Sahi yılbaşı kimin bayramı? Hadi bunu çocuklarımıza hep birlikte anlatalım!

Veya asıl can alıcı olan şu soruyu kendimize sorup, çocuklarımıza nasıl izah edebileceksek edelim?

Örnek gösterdiğimiz, yaşam tarzlarını taklit etmek için elimizden geleni yaptığımız, çocuklarımızın tepesine bomba yağdıran, masum insanları katledip soykırım yapan, her türlü hukuksuzluğu meşru gören, kendilerini efendi, kendilerinin dışındakilerini köle bilen, aşağılayan, bunu kendilerinde hak görenler, para, güç ve hâkimiyet için, gayri insani, gayri ahlaki ne varsa uygulamaktan bunları yapmaktan zerre kadar çekinmeyen, Batı kültürünün yetiştirdiği insana benzeyen yaratıklar değil mi? Ve biz onların yaptıklarına susarak, hoş görerek bazen de destek vererek, kültür ve değerlerini yaşatmak için çocuklarımızdan ve gençlerimizden vazgeçmiş olmuyor muyuz? Onların o vahşi hayvanların ruh hali ile yetişmelerine neden olmuyor muyuz? Çocukları ve kadınları katledenler bu ruh hali ile yetişenler değil mi?

Gözlerimizin önünde, tek bir kurşun atmadan bir ülkenin nasıl işgal edildiğini, ellerimiz, kollarımız bağlı olarak seyretmek kanımıza dokunmuyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmet TAŞ Arşivi

04.17

05 Şubat 2025 Çarşamba 02:30