Hangisi doğru?

“Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.

Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca etkendir.

Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin.

Ülkesini, [ve] yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti,

dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Mustafa Kemâl Atatürk, 2 Eylül 1930

Yazının konusu…

Bugünkü yazımın konusu her ne kadar resmî bayramlar arasında yer almasa da kutlanmakta olan ve geride kalan 26 Eylül Dil Bayramına ilişkin. Ülkemizde fiiliyatta 26 Eylül’de de 13 Mayıs’ta da Dil Bayramı kutlanmaktadır. Bu konuda bir tekrar mı söz konusu, yoksa birbirine alternatif iki bayram mı söz konusu? İki bölümlük bu makalede bu suale cevap ararken Dil Bayramını konusunda da okuyucu nezdinde bilgi paylaşımında bulunulacaktır.

20 Yüzyılın ilk çeyreğinde dilde sadeleşme çabaları…

II. Meşrutiyet Döneminde (1908-1918) özellikle Türkçü aydınlar ile başlatılan Türkçe’nin sadeleştirilmesi isteği, Cumhuriyetin kuruluşuyla da devam etmişti. Cumhuriyet Döneminde, Türkçeye verilen önemin somut sonuçlarından biri de Dil Bayramıdır.

Atatürk’ün Türkçeye verdiği önem…

Türkçeyi Türk kültürünün en önemli unsuru olarak görmüş olan Atatürk bu bağlamda 1926 yılında Bakü’deki I. Türkoloji Kurultayı’na da temsilci göndererek Türk dünyasında ortak dil ve alfabe konusundaki gelişmeleri yakından izlemiş, 1928 yılında Harf İnkılâbı gerçekleştirdikten sonra Türk dilinin kökeni, gelişimi ve sadeleştirilmesi ile dünya dilleri arasında hak ettiği yeri bulması için çalışmaları yürütmek üzere 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdurmuş, aynı yılın 26 Eylül’ünde de teşvikleriyle Türkçenin diğer diller karşısında zengin bir dil olduğunun araştırılıp ortaya çıkarılması için Dolmabahçe Sarayı’nda (İstanbul) I. Türk Dili Kurultayı toplanmıştır.

Türk Dili Kurultayı…

Çok sayıda bilim insanı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı gibi önemli meslek gruplarının temsilcilerinin katıldığı I. Türk Dili Kurultayının dokuz gün süren bütün oturumlarına katılan Atatürk, “tez” adı verilen bildirileri dinlemiş, notlar almış ve oturum aralarında da dil bilimcilerle sohbet etmişti. Yurt dışından uzmanların da katıldığı Kurultayı, 3.000’e yakın dinleyici takip etmişti. Kurultay’da konuşan edebiyat ve Türkoloji profesörü Fuat Köprülü, o günü “Millî Rönesans” olarak tanımlamıştı

Dil Bayramı…

Kurultay’ın son günü Kurultay Başkanı Kazım Özalp, şair ve yazar Halit Fahri Ozansoy’un “bu büyük toplantının Türk dilinin bayramı olması nedeniyle açılış günü olan 26 Eylül’ün Dil Bayramı olarak kutlanmasını teklif ettiğini” bildirmiş, Kurultay üyeleri de oy birliği ile bu önergeyi kabul etmişti. O günden sonra 26 Eylül günü, ülkemizde “Dil Bayramı” olarak kutlanmaktadır.

Karamanoğlu Mehmet Bey’e atfedilen ferman…

Binlerce yıllık Türk tarihinde, Türkçenin korunması ve devlet dili olması için, daha önceki yönetimler tarafından fermanlar yayınlanmış ve halka duyurular yapılmıştır. Bunlar arasında en çok bilineni Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihinde “Şimden gerü (sonra) hiç kimesne (kimse) kapuda (kamuda), devlet ve dîvânda (devlet / kamu işlerinin görüşülüp karara bağlandığı kurulda) ve mecâlis (toplantılar) ve seyrânda (halka açık ortamda) Türkî (Türk) dilinden gayrı (başka) dil söylemeyeler. (lisanla konuşmasınlar)” şeklinde yazdırdığı söylenen fermandır.

Karamanoğlu Mehmet Bey’in adından bu şekilde ilk bahseden Fuat Köprülü (1890-1966)’dür. Köprülü 1918 yılında kaleme aldığı “Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar” kitabında bu bilgiyi 19. Yüzyıl Osmanlı devlet adamı, eğitimci, edip ve tarihçilerinden Hayrullah Efendi (1818-1866)’nin “Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Târihi” (Hayrullah Efendi Tarihi) isimli eserinden aldığını söylemektedir. Bu olayın tarihini 10 Zilhicce 676 (4 Mayıs 1278) olarak veren Hayrullah Efendi de bu bilgiyi, (Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat dönemi yazarlarından olan) Yazıcızâde Ali’nin “Tevarih-i Al-i Selçuk” (Yüce Selçuklu Tarihi) adlı eserine dayandırır. Yazıcızâde de bu bilgiyi, İranlı edebiyatçı ve tarihçi İbni Bibi (ö. 1285)’nin Anadolu Selçuklu Devleti tarihinde 1192-1280 yılları arasında geçen olayları konu alan “El Evamürü’l Ala’iye fi’l Umuri’l Ala’iye” adlı eserine dayandırır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin İlhanlı Devleti vesÂyetinde olduğu dönemde yaşanan bir taht mücadelesinde II. İzzeddin Keykavus (1235-1279)'un oğullarından Şehzade Alâeddin Siyavuş’u tahta çıkarmak isteyen Karamanoğlu Mehmet Bey, Alâeddin Siyavuş’un da bünyesinde bulunduğu ile bir kuvvetle Konya üzerine yürümüş, 14 Mayıs 1277 tarihinde şehre girmiş, 15 Mayıs’ta Alaadin Siyavuş “Anadolu Selçuklu Sultanı” olarak tahta oturmuş, törenin ardından (bir çeşit bakanlar kurulu olan) divan kurulmuş, divanda alınan kararla devletin resmî dili Farsçadan Türkçeye çevrilmiştir. Birincil kaynaklarda devletin resmi dilinin Farsçadan Türkçeye çevrildiği “fermandan bahsedildiği, ancak kararı Karamanoğlu Mehmet Bey’in tek başına değil, Konya’da toplanan Selçuklu Divanının verdiği, zaten Karamanoğlu Mehmet Bey’in o günlerde henüz vezir olmadığı ve vezâret makamına birkaç gün sonra getirildiği” anlatılmaktadır. Karamanoğlu Mehmet Bey’in, o divanda yer alıp-almadığı hakkında net bir bilgi bulunmamasına rağmen, söz konusu kararın alındığı divana katılarak imza atan isimlerden biri olması muhtemeldir.

Not: Makalenin devamı bir sonraki makalemde yer alacaktır.

© 2024. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Paksoy Arşivi